Çevirmenin sunuşu:
Çeşitli konularda uzun yıllar süren deney, düşünce ve araştırmalarının sonucunda Erich Fromm, dünyanın ve insan soyunun hızla bir felakete ve yok olmaya doğru gittiğini görmüştür. Çoğu kimse farkında olmasa bile, artık insanlık bir dönüm noktasına gelmiştir. Bu anda yapacağı bir seçme ile ya yok olacak ve kendisi ile birlikte tüm canlıları ve dünyayı da ortadan kaldıracak ya da yaşamını ve gelişimini sürdürmeye devam edecektir. Bu büyük tehlikeden kurtulabilmenin tek yolu, insanların ve onları şartlayıp, yönlendiren toplumsal yapıların kökten değiştirilmesidir. Yeni bir ahlak anlayışı, yeni bir dünya görüşü, kısaca yeni bir insan ve yeni bir toplum kurulmak zorundadır. Böylesi bir tarihi görev ve sorumlulukla karşı karşıya olan insanlığın doğru yolu bulabilmesi için, davranışlarını ve inançlarını şimdi yaptığı gibi “sahip olmak” ilkesine göre değil, “olmak” ilkesine göre ayarlaması gerekir. Erich Fromm “sahip olmak”(bencillik) ile “olmak” (sencillik) ilkelerini ya da yönelişlerini, insan varoluşunun iki temel kategorisi olarak değerlendirir.
Mala, mülke, şöhrete, insana, bilgiye “sahip olmak” demek, onları ele geçirmek, kendine mal etmek, onlara egemen olmak ve dilediğince kullanmak anlamına gelir. Ama bu maddesel sahip oluşların sonu yoktur. İnsan hiçbir zaman yeterince şeye sahip olamayacaktır. Çünkü maddesel olan, elle tutulan aldatıcı ve geçicidir. Bu nedenle “sahip olmak” tutkusundaki insanlar(bencil insanlar) kendilerinden çok şeye sahip olanları kıskanacak, az şeye sahip olanlardan ise, kendi mallarına göz dikecekleri telaşı ile korkacaklardır.
“Olmak” ise “sahip olmak”ın karşıtıdır. “Olmak” tutkusundaki insan hiçbir şeyi elde etmeye, kendine mal etmeye ve ona egemen olmaya çalışmaz.”Olmak” her şeyi kendi bütünlüğü, canlılığı, yaşamı ve gelişimi içinde sevmek demektir. Böyle davranan bir insan, dışsal ve maddesel olana bağlanmaksızın kendini geliştirip, evrimleşmeye çalışır ve insanlık bilinci ile diğer kardeşlerini sevmek, onlarla bir olmak arzusunu taşır. “Olmak” sözcüklerle anlatılamaz. O, ancak yaşanılan ve içte hissedilen bir özellik, bir süreç, bir canlılıktır.
“Sahip olmak ve olmak, yaşamı ya da ölümü seçmekle birlikte, insan varoluşunun ve karakterinin iki temel niteliğidir” diyen Fromm’a göre, bu iki ilke insanla birlikte vardır. “Toplumsal düzen, toplumun sosyal ve ekonomik kurumları, bir de ahlak yapısı, bu iki karakter ve davranış biçiminden hangisini desteklerse, o toplumun insanlarında da bu karakter özelliği ağırlık kazanacaktır.”
Günümüz toplumları tamamen “sahip olmak” ilkesine göre işlemektedirler. İster kapitalist, ister sosyalist olsun tüm düzenler; mal, mülk, kazanç, daha çok kazanç tutkusu, açgözlülük, şöhret, iktidar gibi yanlış temeller üzerine kurulmuşlardır. Sistemlerin yaşayabilmesi için, insan ve onun değerleri, yerini makinelere ve ekonomik gelişimin bürokrasi çarkına bırakmıştır. Bilim, teknik ve ekonomik gelişme hızla ilerlemiş, ama bunlar kendi yararına kullanılmadığı için, insan, bir araç haline dönüşmüştür. Ama bu sorumsuzca gidiş, şimdi büyük tehlikeleri ile karşımızdadır. İnsanlık yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Belki bir atom savaşı, bütün dünya planetinin mahvolmasına yol açacaktır. Ayrıca insanlar kendi günlük yaşamları içinde de son derece mutsuz ve bunalımdadırlar.
Özetle, “sahip olmak” ilkesine göre kurulmuş olan tüm düzenler ve toplumsal sistemler, insanları mutlu etmekten, onları doğru yöne yöneltip, evrimleşmelerini sağlamaktan uzaktırlar, yani yanlıştırlar. Öyleyse sorunun çözümü kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. İnsanlığın kurtulabilmesi için ilk şart, “sahip olmak “ ilkesinden “olmak” ilkesine geçmektir. Bunu gerçekleştirebilmek; toplumsal düzeni, sosyali ekonomik ve politik kurumları yenilemek, böylece o toplumdaki insanların “olmak” ilkesine göre davranmalarını sağlamakla olur. İnsanlık değişmek, yeni bir ahlak, yeni bir toplum ve yeni bir insan oluşturmak zorundadır. Aksi takdirde yok olacaktır. Çözüm: “Yaşamak veya ölmek, yani sahip olmak ya da olmak” arasındaki seçimin doğru yapılmasında gizlidir.
1980’de ölen Erich Fromm, yazdıklarına ve savunduğu fikirlere uygun yaşayan ender insanlardan birisiydi. Parada malda ve şöhrette gözü olmayan, mütevazi yaşantısıyla dikkat çeken Fromm, “Sahip olmak Ya Da Olmak”ı tam beş kez yeniden yazmıştır.
Kendisine “Yeni Çağın Peygamberi” denmesinden hoşlanmayan Fromm, sorunları ve çözüm yollarını göstererek, tıpkı İsa’nın geleceğini bildirip, onun yolunu hazırlama görevini üstlenen Nasıralı Yahya gibi gelecekteki müjde ve felâketi işaret etmek görevini başarıyla yerine getirmiştir.
(Çeviren Aydın Arıtan/Arıtan Yayınevi)
Aydın ARITAN & Galip BARAN
Ayvalık, 18 Eylül 2011
İNSANLARIN BİLİNÇLENMESİNİ MİSYON EDİNDİ..
İnsanların her türlü bilgi ve donanıma sahip olduğunu ama bilinçlenmeleri gerekliliğine inandığını belirten Galip Baran (80) geldiği Ayvalık’ta halkı bilinçli olmaya davet etti. Baran, “İnsanları bilinçlenmeye özendirmek ve yönlendirmek için uğraşıyorum.”dedi.
İnsanların, çevre, tasarruf, trafik ve vergi gibi konularda bilgili olduklarına, ancak bilinçsizce harekat ederek hala yerlere tükürdüklerine, her türlü çöp ve sigara izmaritlerini yere attıklarına dikkat ceken Galip Baran, sokaklarda (kamusal alanda) yıllar önce de çuvallar dolusu izmarit topladığını ama ne yazık ki izmaritlerin hala yerlere (kamusal alana) atıldığını, çevrenin kirletildiğini, Çevre Yasası’nın ihlâl edildiğini söyledi.
Bilinç Üniversitesi Kurucusu Galip Baran |
Kamusal alana bu tür çalışmalarla da sahip çıktığını söyleyen Baran,” Bilgimiz var ama bilincimiz yok. Trafik bilgimiz var ama bilincimiz yok. Tasarruf bilgimiz var ama bilincimiz yok. Vergi bilgimiz var ama bilincimiz yok. Şikâyet edenler ama kamusal alana sahip çıkmayanlar suçlu. Türkiye suçlu. Türkiye’nin denizleri, gölleri, nehirleri, ovaları, sulak alanları, (kamusal alanları) hepimize, 72 milyona aittir. Kamusal alanlara sahip çıkalım. Türkiye’nin sakini değil sahibi olalım” dedi.
Ayvalıklılara da ‘Ayvalık’ın sakini değil sahibi olun’ diye seslenen Baran, Halk Bankası önündeki kavşağın sinyalizasyon ışıkları ve yaya geçiş çizgilerinin nizami hale getirilmesi ve At arabacılar meydanına giden yolda arabalar için konmuş ancak yayalar için tehlike oluşturan kapanla ilgili olarak Ayvalık Belediyesi’ne gazetemiz aracılığıyla “açık dilekçe” gönderdi.
Galip Baran, kurucusu olduğu Bilinç üniversitesinin işlevsel bir mekanizma olduğunu şöyle açıkladı: “ ‘Bilgi çağı’ üniversitelerinin (Harward, Oxford, Sorbon, İTÜ, BU gibi üniversitelerin) zamanla ‘Bilinçololi Ana Bilim Dalı’na dönüşebilecek ‘Bilinç Enstitüsü’ ya da ‘Bilinç Kürsüsü’ gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece bundan böyle yalnız bilgili değil, aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, avukat, sosyolog, psikolog ve antropolog gibi elamanların yetiştirilmesine katkıda bulunmaktır”…
“İklim ‘Bilgi Çağı’nda değişti. ozon tabakası ‘Bilgi Çağı’nda delindi. yağmur ormanları ‘Bilgi Çağı’nda azaldı, türler ‘Bilgi Çağı’nda tükendi. Görülüyor ki, ‘Bilgi Çağı’nın “eğitim anlayışı”nda bir eksiklik, bir gariplik, bir yetersizlik var. Bu durum karşısında bizler (Türkiye’nin sakinleri) ‘Bilinç Çağı’nın eğitim anlayışını yaşama geçirmeli, çağ atlamalı, ‘Bilinç Çağı’nda yaşamağa başlamalıyız. Ben çağ atladım. ‘Bilinç Çağı’nda yaşamağa başladım. Oysa, dünya, ‘Muasır Medeniyet’ hala ‘Bilgi Çağı’nda yaşıyor. ‘Muasır Medeniyet’, “Bilgi Çağı’nda bocalarken, yerinde sayarken Türkiye’nin ‘Bilgi Çağı’nı aşması ‘Bilinç Çağı’nı idrak etmesi gerek” diye konuştu.
HABER: Derya TİTİZ, 18 Eylül 2011 - Ayvalık, GAZETE BALIKESİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder