30 Mart 2012 Cuma

ZEKİ KENTEL'DEN,


ZEKİ KENTEL
SEVGILI  GALIP
GELISTIRDIGIN KURAMI / HIPOTEZI / VARSAYIMI / AKIL YURUTMEYI BU TEMEL ACIKLAMALAR UZERINE BINA EDERKEN HERHALDE BU KONUNUN FELSEFESI UZERINDE KAFA YORANLARLA DAHA SAGLIKLI BIR ILISKI KURACAGINI, KURABILECEGINI SANIYORUM...
SAGLIK ICINDE SEVGI SELAM MUTLULUK BASARI  SAYGILARIMLA  
ZEKI KENTEL
--------------------------------------------------------------------------------
Bilinç Nedir? 
(Os. Şuur, İstiş'ar, Zamir, Hatır, İdrâk, İlim, Vukûf, Vicdân, Hissi bâtın, Hissi nefis, Akide, İtikat, İnsâf, Derûn; Fr. Conscience, Al. Bewusstsein, Selbstbewusstsein; İng. Consciousness, İt. Coscienza) İnsanın çevresini ve kendisini anlamasını sağlayan anlıksal süreçlerin toplamı.
1. Etimoloji: 
Osmanlıca şuur anlamını veren Türkçe bilinç terimi bilmek mastarından, Osmanlıca vicdan anlamını veren Türkçe bulunç terimi bulmak mastarından türetilmiştir. Bu türetimde Osmanlıca terimlerin Arapça anlamları göz önünde tutulmuştur. Her iki anlam da Hind-Avrupa dil grubuna bağlı Fransızca, İngilizce ve İtalyancada aynı terimle dile getirilir. Terim, Hind-Avrupa dil grubunun kesmek ve yarmak anlamlarını veren skei kökünden türemiş, Latince aynı bilgilere sahip olduklarından ötürü kişiler arasında kurulan dayanışma anlamını veren conscientia sözcüğü aracılığıyla bu dillere geçmiştir. Terimin bu dillerdeki ilk anlamı bulunç (Fr. Conscience morale)'tu, sonradan bilinç (Fr. Conscience psychologique) anlamına kaymıştır. 
2. Metafizik: 
Metafizikte bilinç insandan bağımsız bir güçtür ve insana verilmiştir, evrensel ya da Tanrısaldır. Metafizik düşünme dizgesi içinde yer alan idealizme göre de bilinç, maddeden ayrı ve bağımsız bir güçtür. Bu savda temellenen idealizm antikçağ Yunan düşünürü Anaksagorasla başlar. Anaksagoras nus adı altında bir evrensel us düşünmüş ve onu maddenin karşısına koymuştur. Aristoteles'in deyişiyle, "Anaksagoras, nusun yaratan ve maddenin yaratılan olduğunu söylemiştir. Çünkü her şey bir aradayken nus gelip düzenlemiştir". Bu anlayış, bilinç'le maddeyi birbirinden tümüyle ayrı şeyler sayan Descartes'dan geçerek, onu, evrenselleştiren Hegel'de ulaşır. Hegel'e göre önce evrensel bir bilinç vardı ve bütün doğa bu evrensel bilincin ürünüdür, doğa diyalektik evriminin sonunda, gene bu bilince ulaşarak kendi kendini tanıyacak ve evrim böylelikle son bulmuş olacaktır. İdealist akımın karşısında yer alan ve antikçağ Yunan düşünürü Demokritos'la başlayan materyalist akım, kaba ya da Vülger materyalistler adıyla adlandırılan bilim-öncesi materyalistlerinin bilinç'i maddeyle aynılaştırmalarıyla uçlaşır. Bunlara göre de, "Karaciğerin safra salması gibi beyin de bilinç salar". İdealist akımın düştüğü yanılgı kadar yanlış olan bu sonuç, bilim-öncesi materyalistlerinin gerçekte tek yanlı metafizik düşünme sistemine bağlılıklarından doğmaktadır. 
3. Ruhbilim:
Ruhbilimde bilinç terimi, öznenin kendini sezişi ya da kendinin farkına varışı anlamında kullanılır, algı ve bilgilerin anlıkta izlenmesi süreci olarak tanımlanır. Geniş anlamda bilinç, usun kullanılmasıdır. Ruhbilimsel açıdan insan, kendi varlığını ancak bilinciyle aşabilir. Türk Dil Kur umunca bilinç'le ilgili çeşitli ruhbilim terimleri önerilmiştir (Bk. Ruhbilim Terimleri Sözlüğü, TDK. yayını, birinci baskı, s. 35-36): Anımsamayı sağlayamayacak aşamadaki öğrenme bilinçdışı öğrenme (İng. Subliminal learning), belli bir anda insanın aynı zamanda algılayabileceği nesnelerin toplamı bilinç genişliği (İng. Span of consciousness), bilinç sürecini denetlediği ileri sürülen beyin yeri bilinç katı (İng. Seat of consciousness), hekime duyulan güvensizlik ya da utançtan ötürü verilmesi gereken bilgileri saklama bilinçli direnç (İng. Conscious resistance), bir küme yaşantının ötekilerden ayrılarak kendi içlerinde örgütlenmesi bilinçliliğin bölünmesi (İng. Split-off consciousness), nesne ve olaylara karşı uyanık bulunma durumu bilinçlilik (İng. Consciousness), belli bir anda bilinçte bulunmayan ama anımsanıp bilince çağrılabilen anıların bilinçteki yeri bilinç öncesi (İng. Foreconscious, Preconscious), Froydculuğa göre baskıya alındıklarından ötürü doğrudan anımsanmamakla beraber gizli yollardan bilinci ve davranışları etkileyen etkenlerin tümü bilinçsiz bellek (İng. Unconscious memory), kişinin bilincinde olmadığı ve ancak davranışlarıyla yansıtabildiği eyleme geçme isteği bilinçsiz güdülenme (İng. Unconscious motivation) terimleriyle dile getirilmektedir.
4. Diyalektik:  
Diyalektik materyalist felsefeye göre bilinç; insanın düşüncesi, duygusu, iradesi, karakteri, heyecanı, anlağı, kanısı, sezisi vb. gibi bütün anlıksal süreçlerinin toplamıdır. Nesnel gerçekliğin insandaki yansıtıcısıdır. Maddesel olan insan beyninin bir özelliğidir. Önce maddesel doğa vardı. Doğasal evrim insana ve bilinç'e kadar gelişti. Bilinç elbette doğasal, eşdeyişle maddi bir üründür ama maddeyle ayrılaştırılamayacağı kadar aynılaştırılamaz da. Nitekim çocuk da annesinin ürünüdür ama annesinin aynı değildir. Bilinç, toplumsal bir üründür ve dil'le sımsıkı bağımlıdır. Dil olmaksızın bilinç de olamaz. 
Çünkü dil, başkaları için gerçekleşen pratik bilinçtir. Hayvanın ön ayaklarının elleşmesi ve ellerin emekte kullanılmasıyla başlayan insanlaşma, zorunlu toplumsallaşma olgusundan geçerek, dil-bilinç olgusunu meydana getirmiştir. Bilinç olgusu, insanların yaşma biçimlerinin ürünüdür. Öyleyse pek açıktır ki bilinç, insanların yaşama biçimlerini yansıtır. Ama bilinç sadece yansıtmakla yetinen basit bir ayna değil, belirmesiyle birlikte diyalektiğe girmiş etken bir güçtür. "Bir sarayda, bir kulübedekinden başka türlü düşünülür". Ama saray koşullarından doğan saray düşüncesi de saray koşullarını etkiler ve değiştirir. Marksist diyalektik ipinin iki ucundan biri eylem (pratik), öbürü de bilinç (teori)'dir. Çeşitli yanlış anlamalar ve yorumlar bu ipin iki ucunu birden elde tutamamaktan doğmaktadır. İnsansal girişkenlik (Fr. Initiative), bilinç'le gerçekleşir. İnsan, olaylardan oluşan bilinciyle o olaylara egemen olabilir. Bilim-öncesi felsefede insanların yaşama biçimleri düşünme biçimleriyle açıklanırdı, oysa düşünme biçimleri yaşama biçimlerinin sonucuydu. İnsan, bilimsel olarak bunun bilincine vardıktan sonradır ki, bilinç'li etkenliğiyle yaşama biçimlerini de değiştirmeye başlamıştır. Hiç bir şeyi değiştiremeyen hayvansal çabayla her şeyi değiştirebilen insansal çaba arasındaki tek fark, insansal çabanın bilinç'li oluşudur. Engels şöyle der: "Bilinçli amaç, istenmiş bir erek olmaksızın hiç bir şey meydana gelmez". Bilinç, insanın, kendisini çevreleyen şeyleri fark etmesini, algılamasını ve algıladıktan sonra kavramasını gerçekleştirdiği gibi istemesini ve istediğini yapmasını da gerçekleştirir. Marx da Alman İdeolojisi adlı yapıtında şöyle der: "İşte ancak şimdi, yani temel tarihsel ilişkilerin dört uğrağını gözden geçirdikten sonra insanın bir de bilinç'i olduğunu görüyoruz (Marx'ın saptadığı temel tarihsel ilişkilerin dört uğrağı: 1. ihtiyaçları karşılayan araçların üretimi, 2. Yeni ihtiyaçlar üretimi, 3. Soyun üretimi, 4. İşbirliği, eşanlamda belli bir üretim tarzı üretimi uğraklarıdır. O. H.). 
Ama gene de bu, arı bir bilinç değildir. Çünkü ruh, daha başlangıçta hava tabakaları, sesler, kısaca konuşma biçiminde beliren maddenin yükü altına sokulmuştur. Bilinç ne kadar eskiyse dil de o kadar eskidir. Dil, başkaları için var olan ve ancak bundan ötürüdür ki benim için de gerçekten var olan pratik bilinç'in ta kendisidir. Dil, tıpkı bilinç gibi, başkalarıyla ilişki kurma zorunluluğundan doğmuştur. Nerede bir ilişki varsa orada insansal bir şey vardır. Hayvanın hiç bir ilişkisi yoktur, hayvanın başkalarıyla ilişkisi onun için bir ilişki değildir. Demek ki bilinç, başlangıcından beri bir toplumsal üründür, insanlar var oldukları sürece de öyle kalacaktır". Demek ki insan topluluğunun dışında insan bilinci olamaz. Bilincin ürünü olan düşünce de, kendisinin maddi iskeleti olan dilin dışında var olamaz. 
Bundan ötürü bilinç, ilk anından beri dil temeli üstünde biçimlenir. Engels, konuşmanın ortaya çıkışının, maymun beynini adım adım bilinçlendirerek insan beynine dönüştürdüğüne özellikle dikkatleri çekmiştir.
***
SEVGILI  GALIP; 
 EGER ZAMANIN VARSA SANA BILINC UZERINDE MASTER VE DOKTORA TEZI ICIN BIR YOL HARITASI NIRENGI  NOKTALARI
BUNLARIN ARKASINDA KENDI KURAMINI / HIPOTEZINI / VARSAYIMINI / AKIL YURUTMENI EKLEYEBILIRSIN SAYGILARIMLA  ZEKI KENTEL
Bu sayfaya ilişkin etiketler:
Bilinç nedir, 
bilinç ne demektir, 
bilinç ne anlama gelir, 
bilinç tanımı nedir, 
bilinç anlamı nedir,  
bilinç tanımı, 
bilinç felsefe, 
bilinç kavramı, 
bilinç kavramı nedir, 
bilinç terimi nedir,

26 Mart 2012 Pazartesi

ÖMER DİNÇER’E AÇIK DİLEKÇE

Sayın:
Ömer Dinçer                      
Milli Eğitim Bakanı
ANKARA

Konu: M. E. Bakanının sorumluluğu 4+4+4’ün ne kesintilisi ne de kesintisizi için değil, “diğerkâm nesiller yetiştirmek” için çalışmaktır.
Ömer Dinçer,
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığım ve “okul dışı eğitim” olarak tanımladığım;, İnsan’ı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığım, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren; beni bencillikten kurtaran, bilinçlendiren, “yasa bağımlısı” olmama yol açan çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti:
* “Diğerkâm bir kişilik” edindim;
* Çocuk yaşta içtiğimiz ancak daha sonra yok saydığımız ANDIMIZ’da yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim;
* Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi ve amacı aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum;
* Kendimi tanımağa başladığımın, “Bilinç Çağı”nda yaşadığımın ve Bilinçolog olduğumun farkına vardım...
Bu özellikleri kazanmamda, AKP’nin “dindar nesiller yetiştirme savı”nın her hangi bir katkısı ya da ilgisi yoktur. İmam Hatip Lisesi değil, Erkek Sanat Enstitüsü mezunuyum. Namaz kılmayan, oruç tutmayan, hacca gitmeyen bir insan olduğum halde; kâinatı ibadethane sayan, yaratılanları Yaratan’dan ötürü seven, Türkiye Cumhuriyeti devletini dış borç yükünden kurtarmak için bir “gönüllü vergi” kampanyası başlatma girişiminde bulunan; ancak Hazine Müsteşarlığı’nca öngörülen “yasal düzenleme” yapılmadığı için bu girişimini amacına ulaştıramayan bir “Bilinç Çağı” insanıyım… Bir başka deyişle, “Bilgi Çağı”nı sollamış bir faniyim…
1996 yılında Bodrum’da, Garajaltı Kavşağında “Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek bir proje başlattım. Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını ihlâl edenleri (bu yolsuzluğu yapanları) uyarmaya başladım. Sürücülerin de yaya iken ihlâl ettikleri bu kuralı umursamayanların “demokratik kişilikten bi-haber, bencil ve bilinçsiz” insanlar olduklarının farkına vardım. Projeyi uyguladığım kavşakları bu nedenle “demokrasi dershanesi” olarak tanımladım.
Yukarıda sözü edilen çalışmaları yaparken tanımının “yeti” sözcüğüyle sınırlı olduğunu gördüğüm bilinç kavramını SORUMLULUK kavramıyla bütünleştirdim, somutlaştırdım, ete kemiğe büründürdüm…
Bir “yasa bağımlısı” olarak yaptıklarıma gelince:
(a)    Başkanı Ferit Şahenk’e önceki Meclis Başkanlarından Köksal Toptan’ın TBMM Hizmet Ödülü verdiği, açılışını Başbakan Erdoğan’ın yaptığı, Turgutreis Yat Limanını (D-Marin’i);
*      ÇED raporunu hiçe sayarak, Çevre Yasası’nı ihlâl ederek, denizi kirleterek inşa eden,
*     Yaya yolunu, defalarca işgal, Trafik Yasası’nı ihlâl ve “kamusal alan”a tecavüz ederek işleten, Doğuş Grubu’nun yaptığı yolsuzlukları önledim.
(b)    Turgutreis Otobüs Terminali karşısındaki Total benzin istasyonunun reklâm panosunu yaya yoluna koyup, “kamusal alan”a tecavüzle yaptığı yolsuzluğu da aynı şekilde önledim.
Yukarıda sözü edilen uygulama sürecinde geliştirdiğim, ilk  ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması önerisiyle 17. 03. 2011 tarihinde M. E. Bakanlığı Talim Terbiye Kuruluna gönderdiğim, “Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma  projesi” dikkate alınmadı. Uygulamaya konmadı…
2006 yılında, bilinç konusunda; (a) ilk ve orta öğretim okulları öğrencilerine konferanslar ve emekli öğretmenlere de seminerler vermek için, Muğla Valiliğine başvurdum. Valiliğin “olur” vermesi üzerine sözü edilen konferansları vermeğe başladım…
Ancak emekli öğretmenlere seminer verme konulu başvuruma, M. E. Müdürlüğünce verilen yanıtta böyle bir seminer verebilmek için bir “usta öğretici” belgesine sahip olmam gerektiği, ancak bu belgeyi vermenin kendilerini aştığı ifade edildi…
Aynı konuda M. E. Bakanlığına yaptığım başvuruya ise: “Bakanlığımız Çıraklık ve Yaygın Eğitimi Genel Müdürlüğünün 07. 09. 2006 tarih ve 5386 sayılı yazılarıyla Yaygın Eğitim Kurumları Yönetmeliği ve buna bağlı olarak çıkarılan 07. 07. tarih ve 4235 sayılı Yönergede -usta öğretici- belgesi verileceğine dair bir kayıt bulunmadığı…” Şeklinde bir yanıt verildi… Açık söylemek gerekirse ACZ ifade edildi…
Bu dünyada bana bilinç konusunda “usta öğretici” belgesi verecek ya da Bilinçolog olup olmadığıma karar verebilecek bir kurum ya da kuruluş bulunmadığına göre, M. E. Bakanlığınca yapılması gereken iki şey:
(a) bilinç konusunda “usta öğretici” olduğumu kabul etmek ve/veya
(b) Bilinçolog olduğumu onaylamak.
Sayın Ömer Dinçer,
Toplumun bilinçlenmesi,  yolsuzlukların önlenmesi bir anlam ifade ediyorsa, Bakanlığınızın yukarıda sözü edilen, çocuklarımıza da benzer özellikleri kazandıracağından emin olduğum “Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma  projesi”ni dikkate alması, uygulamaya koyması ve gereklilikten öte bir zorunluluktur..   
Bu proje hayata geçtiğinde; adaleti sorun olmaktan çıkaracak; bu kadar çok polis, savcı ve hâkime ihtiyaç bırakmayacak; “Yurtta Barış”ın önünü açacak; şiddetin her türlüsüne son verecek; “Muasır Medeniyet”in aşılmasını, Türk Milleti’nin “Bilinç Çağı”nda yaşamağa başlamasını; Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in  “bütün cezaevlerinin boş olduğu bir Türkiye” şeklinde ifade ettiği “DUA VE NİYAZI”nı gerçekleştirecek bir sürecin başlayacağını İDDİA ediyorum….
Diğer taraftan, mevcut yasalar yolsuzlukları önleyemediğine göre, çıkarılacak yasaların da bu gerçeği değiştiremeyeceği bellidir. Örneğin, yukarıda sözü edilen projeyi 1996 yılından bu yana uygulamakta oluşuma ve gösterdiğim bunca çabaya karşın toplumun YETİŞKİN kesiminin trafik kurallarını ihlâl etmesini, bencillik yapmasını önleyemedim...  
Bu sonuç da, sözü edilen projeyi hayata geçirmenin ÇOK AMA ÇOK ACİL BİR İHTİYAÇ olduğunu göstermektedir.
Sayın Ömer Dinçer,
Bu acil ihtiyacın acilen karşılanması konusunda sizi ikna etme sorumluluğunu üstlenmiş bulunuyorum. Bu nedenle sizinle yüz yüze görüşmek üzere bir randevu istiyorum… 
Talebimi uygun görür ve benimle görüşürseniz; diğerkâm nesiller yetiştirmeniz konusunda çok faydalı olacağıma inanmanızı gönülden diliyorum…
Görüşmezseniz; yapılmakta olan yolsuzluklardan bundan böyle sizi sorumlu tutacağımı bilmenizi isterim. 
Saygılarımla.
Bilinçolog Galip Baran
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com
(1)     Bilinç Üniversitesi’nin:
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)   Amacı:  Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, dünyevi değerlerin yerini uhrevi değerlerin aldığı bir dünya düzeni kurmak.
ADRES:    Yalı Mahallesi
                   4076 Sokak No: 5/2
                   Turgutreis-BODRUM

6 Mart 2012 Salı

iki önemli sorunsal hakkındadır!....

SESSİZ SÖZSÜZ BİR ÇIĞLIK 
VE YÜREKTEN ÇAĞRILAR!..
Prof. Dr. Turgut TÜFEKÇİ & 
Mustafa Nevruz SINACI
“Konya’nın Ereğli ilçesi 1980’lere kadar hayalleri zorlayacak derecede güzel, harikulâde, masallar diyarı misal efsanevi bir şehirdi. Yöresel tabirle dere, akar, çay ve arklarla kılcal damarlar gibi örülmüş son derece verimli, işsizlik sorunu olmayan, insanları mutlu, sağlıklı, neşeli, huzurlu, gelecekten umutlu, nüktedan, hayat dolu yemyeşil, cennetsi bir diyar vardı. Sonra mı?!... Sonrası çok hazin bir hikâye….
CEHALET, RANT VE İHTİRAS KURBANI BİR CENNET
Ülkemiz ve dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Ereğli'nin, en önemli ACİL ve güncel sorununa değerli ilgi ve dikkatlerinizi çekmek istiyorum:
            Devlet adına ve millet iradesine vekâleten hükümet edenler; Geniş halk kitlelerini doğrudan veya dolaylı ilgilendiren konularda mutlak bir gereklilik ve zorunluluk olmadıkça; Asla ve kesinlikle insan, ekosistem (hayvanlar ve bütün canlılar), tarihi doku ve kadim doğa aleyhine sonuçlar doğuracak kararlar alamaz, yaptırım ve tasarruflarda bulunamazlar. Hak karinesi, adalet ahlâkı, evrensel hukuk ve medeni siyaset; Asillere dahi ait olmayan bu hakkı vekillere asla vermemiş ve tanımamıştır.
Hukuktan maksat: Doğrusal yönde ifa ve helâli, hak’ı icra’dır.
Devlette devamlılık esas; Doğa’da devamlılık elzem, mutlak ve sebeb-i hayattır.
Dolayısıyla hayat hakkı en temel, vazgeçilmez, olağan şartlarda müdahil olunamaz ve ihlâli insanlık suçu olmakla; Gerçekte ekosistem için de durum aynıdır. Aksi takdirde ülkede medeni, sosyal ve yasal sorumluluk işlemiyor; Adalet, hukuk ve denetim erkleri siyasallaşmış, muhalefet yok hükmünde; En iyi ihtimalle hayati ilkeler ve yükselen değerler vesayet, tasallut altında demektir. İşte örnek ve günün HES furyasından önce Ereğli’de baş gösteren felâket.
EREĞLİ ÇÖL OLMASIN!...
 Bu uğurda, her takdirin üstünde, büyük bir onur, vefa ve sorumlulukla mücadele eden Prof. Dr. Turgut Tüfekçi; CNN TÜRK ve insanlık düşmanı rant mahlûkatınca hayat damarları ve Can Suyu kesilerek “sessiz sözsüz çöl olmaya sürüklenen Ereğli adına” insanlık âlemi, TC hükümeti, cnnturk ve onurlu, sorumlu vatandaşlara sesleniyor: 
“Değerli Güven Bey, (Yeşil Doğa Program Yapımcısı)
Merhaba! Size Ereğli'deki (Konya) doğa katliamını bildirmek istiyorum…
İvriz Kabartmasının bulunduğu Ereğli en az 5000 yıllık yerleşim merkezidir.
1985’ e kadar şehirden geçen akarsu ve Roma İmparatorluğu zamanında açıldığı bilinen “toprak kanallar” (Ereğli ağzında “arklar”) sayesinde İç Anadolu’nun en yeşil yeri idi. “Yeşil Ereğli” den bereket fışkırırdı.1970’lerde, bütün Ereğlililerin rüyası İvriz Barajıydı. Politikacılar “baraj” vaat ederek oy isterlerdi. 1985’te rüya gerçekleşti ama inanılmaz bir kararla Ereğli’nin can suyu kesildi. Önce, binlerce yıllık, Ereğli’ye hayat veren, gençlerin yüzdüğü, sıcak yaz günlerinde ailelerin çevresinde dinlendiği, bereket kaynağı, fotoğraflardaki gibi harika güzellikler ihtiva eden akarsu, dere ve “ark”lar kurudu…
Sonrada, “Yeşil Ereğli” …
2012 de gelinen durum:
Türkiye’nin en lezzetli meyve ve sebzelerinin yetiştiği bahçeler kurudu (bkz. 80' ler de ki Tekel'in likör, Tamek'in reçel reklâmları); Son 9 -10 yılda, Türkiye çapında haber olan, toz fırtınaları oluşmaya başladı (bkz. TV ve gazete haberleri); Ortalama yıllık yağış can suyu, kesilmeden önceki 23 yılda 315 mm iken sonraki 23 yılda 287 mm oldu (% 8,9 azaldı, bu azalma max. ve min. değerlerde de görülmektedir); yeşil alan kuruduğundan yağmur bulutları yağmura dönüşemeden Ereğli’yi terk etmektedir.. Dünyanın sayılı sulak alan ve kuş cennetlerinden olan Ereğli Sazlıkları (Akgöl)’ün alanı 21500 hk dan 3000 hk a indi; geçmişte önemli sayıda üreyen özel kuş türlerine artık rastlanmamakta…
Fotoğraflardaki efsane güzellikler yok oldu, çölleşme başladı. 1985 öncesine ait dört fotoğrafı ve  son yıllarda başlayan çölleşmenin fotoğrafını ekte gönderiyorum. Bu çevre ve doğa katliamının sorumlusu İvriz Barajı değil; uygulanan su yönetim planıdır. Halen geri dönüş mümkün. Ancak hemen harekete geçilmez ise Ereğli yakında çöl olacak. Bu kötü gidişe son verilmez ise, uzun vadede Ereğli'yi bekleyen diğer tehlike, şimdi tahminen 925 m (cansuyu kesilmeden önce tahminen 975m) olan yer altı su seviyesinin, Tuz gölü seviyesinin (905 m) altına düşmesi halinde ova köylerinde ilelebet tarım yapılamaması ihtimalidir.
Önerilerim; DSİ, İvriz Barajı su yönetim planını değiştirmeli ve Ereğli’ ye can suyunu vermeli; Akarsu ve binlerce yıllık, “ark”lar tekrar açılmalı; açma işlemi günümüz teknolojisi ile mümkündür, kısa sürede gerçekleştirilebilir; Ordu, okullar, halk ve TEMA gibi STK ve kuruluşların desteği sağlanarak Torosların yamaçları ağaçlandırılmalıdır. Değerli çevre dostu, “Yeşil Ereğli”nin çöl olmasını önlemek, fotoğraftaki güzelliklere tekrar kavuşmak yönünde çok büyük katkınız olacağına inanıyorum.
Yeşil Ereğli'nin çöl olmaması umuduyla size iyi sağlıklı ve mutlu günler diliyorum.
Saygılarımla,  Prof. Dr. Turgut Tüfekçi, turgut.tufekci@yahoo.com
Yeşil Ereğli’nin efsane yıllarını bütün ihtişamıyla yaşamış, şimdi Ankara bozkırlarını kaplayan beton yığınları arasında çile dolduran kadim bir Ereğli’li olarak;, Sevgili ve değerli hemşehrim Turgut Tüfekçi’ye, bu kutlu mücadelesinde başarılar diler; Tüm Ereğli dostları ile onurlu, sorumlu ve duyarlı yurttaşlarımızı “bu mücadeleye katılmaya” davet ederim.  
BİR HATIRLATMA:
Gerçekte ülkemizin ekolojik denge sorunu büyük… Yerine göre çok kritik ve telâfi edilemez boyutlara dayanmış durumda. Eko sistem çekilmekte, çökmekte, iklim değişmekte, onursuz, cahil ve bencil, betonculuğu kalkınma sanan şehir eşkıyaları ve çıkar odaklı yönetim unsurları yüzünden Türkiye, vahim bir doğa felâketiyle karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır..
İşte, Konya’nın Ereğli ilçesi de bu kritik yerleşim ve yaşam alanlarından biri..
Ancak önce genel duruma, AB ve dünya ya ‘mukayeseli bir bakışla’ göz atmak gerek.
Dünya’da ‘başka Türkiye yok’ söylemi ne anlama gelmektedir? Bakalım:
“Tüm Avrupa’da 12 bin çeşit bitki türü var. Türkiye’de bu rakam 9000., Dünyada her yıl 16 milyon hektar orman alanı yanmakta. (82 Nijerya kadar) Son 30 yılda dünya orman örtüsünün beşte biri yok oldu. Yetişmiş bir ağaç günde 17 kişinin oksijen ihtiyacını karşılıyor ve 22.5 kilogram karbondioksiti absorbe ediyor. Sadece dünya kâğıt tüketiminin yarısı geri kazanılabilse, yılda 8 milyon hektar orman alanı korunabilir. Günümüzde dünya, dakikada 21 hektar orman alanı kaybediyor. Böylece fert başına her yıl doğaya 7 ağaç borçlanılmakta...
Çünkü bir yıl içinde kullandığımız kâğıt, kartonlar ve yaşamsal ihtiyaçlarımız için 7 adet ağaç tüketmekteyiz. Bir Avrupalı yılda ortalama 300 kg. kâğıt ve kâğıt ürünü tüketmekte. Dünyada her yıl kâğıt tüketiminin yarısı geri kazanılsa Türkiye büyüklüğünde bir ormanlık alan yok olmaktan kurtarılabilir. Bunu asırlar önce gören Fatih Sultan Mehmet ne demiş? “Ormanlarımdan bir dal kesenin, başını keserim” Son Peygamber Hazreti Muhammed ise; “Kıyametin koptuğunu görsen dâhi, mutlaka bir fidan dik!”
Sonuçta eko sistemle barışıklık anlamına gelen ‘çevre koruma’ olgusu, bireysel görev ve sorumlulukla başlayıp, tüm ülke ve arz’ı içine alan‘evrensel’ duyarlığı zorunlu kılmaktadır. İnsan’a düşen görev önce ruhsal, sonra bedensel ve buna paralel çevre temizliğidir. Çevrecilik sadece ‘temiz tutma’ anlamına gelmez. Aynı zamanda ekolojik sistem, denge ve değerleri ‘doğal ortamda’ koruma, kollama, iyileştirme ve geliştirme anlamını taşır. Ki, başta Ereğli olmak üzere, ülkemizde pek çok yörenin sorunu korumasızlık; Yasa dışı edinim, kanunsuz temlik-tasarruf, Soygun-vurgun, rant kaygısı ve imar yolsuzluklarıdır. .
Derhal harekete geçilmez ise Ereğli çok yakında çöl olacaktır. Unutmayın ki başlayan çölleşme ‘acil önlem alınmadıkça’ hızlanarak artar. “acil önlem alınmaması halinde” çok geç olacaktır. Bekleyecek vakit mi var? Bu kötü gidişe son verilmez ise, uzun vadede Ereğli’yi bekleyen öteki tehlike, şimdi 925 m (can suyu kesilmeden önce tahminen 975m) olan yeraltı su seviyesinin, Tuz Gölü seviyesi (905 m ) altına düşmesi halinde, ova köylerinde ilelebet tarım yapılamaması ihtimalidir. (MNS, 28.02.2007 Gazeteler)


 Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencileri’nin
Hayati Riski; Acil Trafik Sorunu!..
Mustafa Nevruz SINACI
Ankara’nın en şeamet, kış-kıyamet günleri… Yasa bağımlısı, Bilinçolog Galip Baran, Prof. Dr. İsa Kayacan ve Prof. Dr. Salih Ziya Konyalı tarafından 6 Şubat 2012 Pazartesi günü; Ankara Valiliği, Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü ve Ziraat Fakültesi Dekanlığı’na bir (aşağıda yer alan) dilekçe gönderiliyor….
“ÇOK ACİL” BİR SORUN VE İVEDİ ÇÖZÜM ÇAĞRISI:
Ankara Valiliği, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü ve Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığı'na
DERHAL MÜDAHALE (SORUN ÇÖZME) ÇAĞRISI!..
Ankara Üniversitesi'nin, (Dışkapı Aydınlıkevler önü) Esenboğa yolu üzeri, Altındağ, Keçiören, Yenimahalle üçgeninde kurulu Ziraat Fakültesi Kampüsü;, Aralarından ana artel, otoban ve yoğun seyrüsefer; hızlı araç geçişi ve trafik akışı olan, ağırlıklı geniş "anayolların" geçtiği üç parçalı yerleşim alanında öğrenciler trafik kazası riski, sürekli 'araç çarpma' tehdidi ve bütün "ders ve derslik" geçişlerinde ölümcül tehlike altındalar...
Konuyla ilgili olarak; (bu güne kadar) Okul İdaresine 'öğrenci ve veliler tarafından' yapılan başvurular muhtemelen dikkate alınmamakta veya "sorun yaşanan" geçiş noktalarının (yol, alt-üst geçit ve köprülerin) "Ankara Büyükşehir Belediyesi" sorumluluk alanında olması nedeniyle kalıcı önlem alınamamakta!..
YETKİLİ, GÖREVLİ VE SORUMLU OLANLAR!..
Kalite Ödüllü Sayın Ankara Valisi'nin, Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin karşı karşıya bulunduğu ve her gün yaşadıkları büyük tehdit, korku ve tehlikenin farkında olup olmadığı konusunda bir bilgi veya ilgi emaresi yok! Dolayısıyla; Yukarda içerik ve müdahale, (çözüm) aciliyeti açıklanan sorun'un bütün ayrıntıları ile çözüme ilişkin öneri içeren çalışma aşağıda: ‘ilgilenenlerin, ilgililerin ve ilgilenmek zorunda olanların’ ilgi ve bilgilerine sunulmuştur.   
Başta Ankara Valisi Sayın Alaaddin Yüksel; Büyük Şehir Belediye Başkanı Sayın İ. Melih Gökçek ve Ankara Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Cemal Taluğ ile; değerli ilgilerini esirgememeleri ve konuyu kendi evlâtları nam ve adına sahiplenip özenle takipçi olmaları dileğiyle 'onurlu ve sorumlu' Rek. Yardımcıları Sayın: Prof. Dr. Nilgün Halloran, Prof. Dr. N. Yasemin Yalım, Prof. Dr. A. Argun Karacabey; 
Yaşanan vahim sorun'un birinci dereceden muhatap, muarız ve mes'ulü Ziraaat Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Ahmet Çolak'ın dikkatlerine arz eder:
 Vaki sorunun ACİLEN, İVEDİLİKLE ve DERHAL çözümü hususunu, sevgili ve değerli öğrencilerimiz adına hassaten arz, önemle rica ve istirham ederiz.
Yasa Bağımlısı, Bilinçolog Galip BARAN, Prof. Dr. İsa KAYACAN ve Prof. Dr. Salih Ziya KONYALI, Ankara: 06 Şubat 2012”
Yaptığım görüşme ve araştırmalar sonucu iş bu “acil, önemli ve ivedi” başvurunun; Başbakanlık (BİMER) dâhil, derhal çözüm üretmesi, uygulaması ve tehdide maruz Ziraat Fak. öğrencilerine sahip çıkması mümkün yetkili, görevli ve sorumlu kişi, kurum ve kuruluşlara üç koldan gönderildiğini; Ankara Valiliği’nin: “İl Yazı İşleri Müdürlüğü çıkışlı, Vali Yardımcısı Turan Atlamaz imzalı, B.05.4.VLK.O.06.03.00-492-~51.8  sayılı resmi yazıyı B.Ş. Belediye Başk. ve İl Emniyet Müdürlüğüne göndererek; Gereği için talimat verdiğini…” öğrendim.  
Bütün bu bilgi ve belgelerle; “Acaba ne oldu?..” diye 02 Mart Cuma ve 03 Mart 2012 Cumartesi günü, Ziraat Fak. kampusu, tehdit ve tehlike konusu geçit, yakın Öğrenci Yurtları nezdinde vaki araştırmam sonucu gördüm ki; Şikâyet konusu mahalde başvuruyu müteakip iki hafta içinde, biri ölümlü 2 büyük kaza olmasına ve bir öğrenciye araç çarpmasına rağmen halâ ‘birinci dereceden sorumlu hükümet, valilik, belediye, emniyet, rektörlük ve dekanlıktan’ söz konusu “AÜZF Kampüs çevresindeki trafik sorunu ile ilgili” mahalde görülen olmamış!..
Aynı gün görev emri veren Valiliğe minnettar ve müteşekkir olmak gerek.
Ancak, o şeamet, kış-kıyamete rağmen görevini yapmayan (..)’lara ne demeli?..