18 Mayıs 2013 Cumartesi

İlahi Vazife ve Yüce Yol

İlahi Vazife ve Yüce Yol
Mehmet Fahri Öğretici
Yaşayan diriler ve yaşayan ölüler. Bu iki kavram arasındaki fark, İlâhî Vazife'yle ortaya çıkar. İlâhî Vazife nedir? İlâhî Vazife'yi gerçekleştirenler, kimlerdir? İlâhî Vazife gerçekleştirenlere hiç bir zaman camilerde ve kiliselerde rastlayamazsınız, onlar putlaşmış düşüncelerin içinde kendilerini kaybetmezler, tam aksine hayatla iç içe yaşarken, bu görevlerini gerçekleştirirler.
İlâhî Vazife'yi, yani Tanrı'ya karşı vazifelerini kudretli bir şekilde yapan insanlar, sabah yataklarından kalktıkları andan, tekrar uyuma zamanı gelinceye kadar geçen süre içinde, daima çevrelerindekilere yararlı olurlar ve candan bir çalışma şekli ile kendilerim ispat ederler. Onlar her türlü şart içinde İlâhî Vazifeleri'ni unutmazlar. Hem yaşamlarını sürdürebilmek için canla başla çalışırlar, hem de bu vazifeyi yapabilmek için de, aynı şekilde çaba gösterirler.
Dünyanın kurtuluşu, insanların İlâhî Vazife'yi idrak etmeleriyle gerçekleşecektir. Bir insan günlük çalışma­larını yaparken, her yaptığı işte; başka insanlara karşı sünnetini lâyıkı ile o iş kendininmiş gibi özenle, sevecenlikle yaparsa ve kendi ruhunun sükûnetini istediği gibi; kendi arzularını yerine getiriyormuşcasına, başkalarının işini yaparken de huzur duyarsa, o insan İlâhî Vazife yapıyor demektir. Yani insan her işi, kendininmiş gibi, kendi arzusuyla ve kalp huzuruyla yapmalıdır.
Her imtihan ve vazife, varlığa bahşedilmiş ilâhî bir lütufdur.
Aksi hâlde bunun tersini yapanlar, yaptıkları işleri, sadece zaman geçirmek için, saat doldurmak için, para kazanmak için ve sadece bencilce, egoist arzularla, kendi egolarım doyurmak için yapmışlardır ki, bu türden çalışmalarla İlâhî Vazife yapmış sayılmazlar. Zaten o insanlar, o işten gelen yararın da hayrım görmezler.
İlâhî Vazife her yerde, her,an devam eder. En ufak bir olayda insanlara negatif yayında bulunmak, İlâhî Vazife değil, şer plânına hizmettir. İnsan dünya hayatı içinde, ne iş yaparsa yapsın, her şeyden önce kendi inancı, kendi arzusu, kendi vicdanı ve kendi İlâhî Vazife aşkı ile insanlara yardımcı olabilmeyi ön plâna almalıdır.
Bir kişinin, insanlara yardımcı olmak için, hayatını bu işe vermesi, İlâhî Vazife sırasında tüm varlığım, maddî ve manevî yararlı bir unsur olarak ortaya koyması, onun vazifesini lâyıkıyla yaptığının açık delilidir. Bu insanlar, her an, her dakika, her düşüncede, her eylemde faydalı olmak, yararlı işler yapmak ve bütün insan kardeşlerine düşünceyle bile olsa yardım edebilmek için çalışmak arzusu duyarlar ki, gerçek İlâhî Vazife de böyle yapılır.
Yüce Yol Sevgidir
Yüce Yol sevgiyle başlar, Yüce Yol sevgidir. Bu dünyaya gelişimiz de, bu dünyada yaşamamız da sevgiyle olmaktadır. Çünkü gerçek sevgi dinamiktir ve yaratma fiili içinde insanı kendi özüyle, doğayla ye diğer insanlarla birleştirir.
Sevgi, insanın hayata ve diğer bütün yaratılmışlara karşı nötr bir durumda kalmasını sağlar. Bu nedenle de dinamizminin içinde pozitif ve negatifi kapsamına alan bir çatışma vardır. Pozitif ve negatifi kendi bünyesinde yatıştırarak nötralize eder.
Bütün ruhlar, bilseler de bilmeseler de, sonsuzluk yolcularıdır.
Bu nedenle de Yüce Yol'a yani Küresel Anlayış'a ulaşabilmek için, insanın kendi zâtını (Ben'ini) tümüyle ortaya çıkarabildiği bu dinamik sevgiyi uygulamak gerekir.
İnsan içten gelen yapıcı faaliyetleri, samimi, içtenlik dolu emeği ve diğer insanlara karşı gösterdiği anlayış ve dinamik sevgi ile Yüce Yol'un tüm bilgisini elde edebilir.
Yüce Yol bir sevgidir. Yüce Yol bir sabırdır, Yüce Yol bir fedakârlıktır.
İnsan sevgiyle, her türlü kötülüğü nötralize edebilir ve evrenin bütün güzelliklerini içinde geliştirebilir.
Sonsuz Sevgi'nin başı ve sonu olan Yüce Yol'a, Doğallık İlkesi ve Küresel Anlayışla gidilir.
Daha iyi anlamak için bir ufuk düşünelim ve birlikte ufkumuza bakalım. Ufuk bizim nötr hâlimizdir. O ufukta, kendimize yeni anlayış imkânı yaratıp, bu anlayışı yaşamaya çalışalım. Bu nedenle de, kendimizi göreceğimiz bir akse bağlanalım ve kendimize küresel olarak, İlâhî bir aynadan baktığımızı kabul edelim.
Aynanın ufuktan bize kadar kısmını aktif (+), aynadan ileriye geçen kısmım da pasif (-) bir yaşam dönemi olarak düşünelim.
Dolayısıyla biz aynadan uzaklaştıkça türlü zorluklarla karşılaşırız. Aynaya yaklaşıp (-) kısma geçerek aynadaki görüntünün bulunduğu noktaya yanaştıkça da, her türlü dünyevî hırkamızdan soyunmamız gerekir. Bu şekilde nefsimizden soyunarak kendimizi görmüş olduğumuz o görüntü noktasına geldiğimiz anda, yani egomuzu, bencilliğimizi, gururumuzu, kibirimizi sıfırlayıp, nefsi yok etmeye hiçliğe ulaştığımız anda, Doğallık İlkesi' ne uygun olarak Küresel Anlayış'a adım atmış, Yüce Yol' un kapılarından içeri girebilme yetkisini kazanmış oluruz. Eksiden artıya geçiş rölatiftir, tek bir yönde düşünülemez. Küresel olarak kendi içinde paradoksal simetrik gidiş gelişleri vardır.
Ruhlar, daima daha iyiye, güzele, hayırlı olana ve İlâhî Murad'a yönelmekle
sonsuzluk kapısını açmayı amaçladıklarını bir anlayabilseler!...
İnsan Küresel Anlayış için ilk başlangıç sayılan sıfır noktasına yani nötr duruma geldikten sonra, onun için dünyanın ve dünyaya ait değerlerin hiç bir önemi kalmaz. Artık o, ruhen güçlenmiştir ve psikolojik bakımdan da tam anlamıyla sağlıklı bir insandır.
Fakat unutmamalıdır ki, Yüce Yol'da ilerlerken, dönüp arkaya bakmak ve eskiye heves ederek, geriye doğru kaymak an meselesidir.
Bu geri dönüşler ve kaymalar, Yüce Organizasyonlar tarafından takip edilmektedir. Bu suretle insanlar cezalarını kendi kendilerine bulurlar.
Kendilerini bu konuda yetiştirmek isteyenler, her şeyden önce benliklerinden kurtulmak ve egolarını sıfırlamak zorundadırlar.
Biz o ufuktaki aynanın hakiki görünüşünü anlayabilecek ve oraya kadar gidebilecek kudreti canımızda, ruhumuzda oluşturduktan soma, artık bu dünya ile olan her türlü alışverişi ve her türlü anlayışı da nötr duruma getirebiliriz. Ancak olaylara karşı nötr duruma gelince, attığımız her adımla öte âlemin derûnuna doğru ilerleriz. Ama bu iş çok basit değildir. Bir insanın Küresel Anlayış'ı kazanabilmesi çok kolaymış gibi. düşünülmemelidir. Böylesine nötr bir durum, yıllarca çalışmaların ve bütün varlığı ile uğraşmaların sonucudur. Bu sonucu elde edebilmek için, o kişinin bütün anlayış, düşünüş ve yaşayış sistemini değiştirmesi gerekir. Yani anlayış, düşünüş ve yaşayış sistemini tersine çevirip  dengeye getirmelidir.
Şunu belirtmeliyim ki, nötralizasyonu gerçekleştiren insanın dünyada yaşama imkânları son derece zorlaşır. Eksiyi bırakıp, artıya doğru gidiyor, yani eksinin sıfırına gelmek istiyor. Bu çok komplike bir konudur.
Vazifelerin ifası sırasında her ruh varlığı, kendini sonsuza bir adım daha yaklaştırır.
O ufuktaki görüntünün bulunduğu noktada, ufuktaki aynamızda kendimizi gördüğümüzde, biz hakikaten o noktada bulunuyorsak, kendimizi bu yola lâyık ve hazır hissediyorsak, o zaman, Yüce Yol'un uygulamasına başlayabiliriz. Yalnız bu çalışma içindeyken çok dikkat edil­mesi gereken bazı noktalar vardır. Özellikle şunu iyi bilmeliyiz ki, bu noktaya ulaşmadan önce, kurmuş olduğumuz düşünce, anlayış, inanış sistemlerinin hepsinden vazgeçebilecek cesareti göstermek zorundayız. Onların her birinin bu konuda zedeleyici, bağlayıcı rolü vardır. Yani, şimdi içinde bulunduğumuz noktadan, ulaşacağımız sıfır noktasına kadar pek çok ara nokta yaşamak zorundayız, ama ara noktalardan herhangi birine takılıp kalırsak bütün vazife sarsılır ve biz de zelzeleye yani büyük bir şoka uğrarız.
Vazifenin İfasında Kişisel Anlayışa Yer Yoktur
Bu vazifenin ifasında bizim kişisel düşünüş ve anlayışlarımızın hiç bir önemi yoktur. Eğer kişisel düşüncelerden bir türlü vazgeçemiyorsak, onları kendimize saklayabiliriz; ama genel nizam içinde kişisel düşünce ileri sürerek vazifenin aksamasına neden olamayız.
Bizler çok ahenkli bir orkestra şeklinde, orkestra şefinin direktiflerine tamamen bağlı kalarak, büyük bir ahenk, uyum ve bütünlük içinde vazifemizi gerçekleştirmek zorundayız.
İyi düşünmek gerek; böyle büyük bir orkestraya dahil olmak, her insanın başarabileceği bir iş değildir.
Sonsuzluk kapısı, sevgi adalet, doğruluk, irade gücü ve vazife şuurunun
anlaşılması ile açılabilir.
Aktif olarak bütün canlılığımızla, bedenimizin, ruhumuzun gücünün son noktasına kadar çalışacağız. Her zaman tetikte olacağız ve çalışmamız, yaşayışımız hatta uyumamız bile uyanık uyumak şeklinde olacak.
Vazifemizi, hiç ihmal etmeden ve hiç bir dalgınlığa düşmeden an be an takip edeceğiz. Bu suretle vazifemizin önüne hiç bir engel giremeyecek ve vazife anlayışımız her şeyden önce gelecektir.
Vazifemize hayatımızı, canımızı feda edebilecek kadar bağlı olmalı ve vazife için gerekli olan her şeyi bu an­layışla gerçekleştirmeliyiz. Zaten bu bir mecburiyettir, çünkü başka türlü o sıfır noktasına ulaşamayız.
Ufuktaki sıfır noktasına lâyıkıyla ulaşmak istiyorsak, vazifeyi ön plâna almak mecburiyetindeyiz.
Siz o zaman yıldızlarla konuşabilirsiniz, hayatınızla konuşabilirsiniz, geçmiş hayatlarınızla konuşabilirsiniz. Pek çok yeteneğe doğal ve haklı olarak sahip olabilirsiniz, ama yetenek ve güç sahibi bir insan olarak, yanılıp da egonuzu ön plâna alırsanız, derhal negatif plâna düşersiniz ve o negatif plândan kolay kolay da kurtulamazsınız.
Küresel Anlayışın İmtihanları Daha Zordur
İnsanın tekâmülü arttıkça, sorumluluğu da artar; dolayısıyla kazancı da, zararı da normal bir insana göre çok daha fazladır. Küresel Anlayış, kendi imtihanlarını da beraberinde getirir çünkü evrende her kıdemin kendine göre imtihan şekli vardır. Bazı varlıklar bu imtihanları başarı ile verirler, bazıları veremezler; başladıkları yere dönerler ve korkunç ıstıraplar çekerler.
Vazife konusunda özellikle bilmemiz gereken en önemli konu şudur: Vazifelinin nötralizan olarak bir radyoluk vazifesi vardır. İnsanlara sadece genelleri vermekle sorumludur, gerisine karışmamak gerekir.
Küresel Anlayış, sonsuzluğa giden yoldur.
Vazifenin Gerçekleştirilmesi
Bizim evrenimiz, küresel bir yapıya sahiptir. Atomdan, bizim galaksimize kadar bütün,galaksi gruplarının, küresel bir yapılışı vardır. Bulunduğumuz evrende, bugün bilebildiğimiz verilerden başka, her türlü veri ve fenomen de yine küreseldir, ama küreselliği birdenbire anlamak mümkün değildir. Bu konu üzerinde konsantrasyonumuz, yeteneğimiz, kudretimiz arttıkça yavaş yavaş bir gelişme kaydedebiliriz.
İnsan Küresel Anlayış, duyuş ve düşünceleri hazmetmeye başladıktan soma küresel yaşayışın sevgi demek olduğunu anlar, yani küresel yaşayışa ulaşıp ulaşmadığımızın bir ölçüsü de hayata ve insanlara karşı duyduğumuz sevgidir. Küresel düşünmeye, küresel anlamaya, küresel hissetmeye başlayan bir insan, bütün yaratılmış varlıklara karşı nötr durumdadır' hem de hepsine büyük bir sevgi ve aşk duyar.
Küresel antenlerine çarpan vibrasyonlar o inşam giderek daha inceltir, daha süptilleştirir ve insan hem Hiçliği'ni, hem de Birliği'ni kavrar, Vahdete, Birliğe ulaşır. O artık bir hiçtir; kendini bütüne katmış, egosunu yenmiştir.
Küresel Anlayış İle Kendini Aşmak
Bizler Küresel Anlayışla kendimizi aşmayı, Doğallık İlkesiyle ve nötral ilkeyle gayet ahenkli bir şekilde bağdaştırmalıyız ki, bu çalışmaları yaparken çok fazla güçlükle karşılaşmayalım.
Doğal ve saf şeyler düşünün!..
Ve bu düşünceler Doğallık İlkesi'ne uygun olarak, küresel olanı canlandırmaya ve büyütmeye başlasın. Böyle davranabilirsek, geçiş dönemimiz rahat ve yumuşak olabilir.
Küresel Anlayışla kendini aşmak için "Vazife'nin ifası şarttır.
Sevme ve anlama yeteneğimizi geliştirirsek Küresel alışverişleri, küresel yayınları büyük bir doğallıkla ve huzur içinde gerçekleştirebiliriz.
Ve tıpkı ana rahminde, bir çocuğun sevgi ve şefkatle yavaş yavaş büyümesi gibi, bizler de yaşamımızın her anında her noktasında mükemmel bir ahenk içinde olabiliriz, böylelikle gelişimimiz de daha hızlı olur.
Sevgi, ahenk ve uyum sağlayabilme yetenekleri ile birleşirse, insanı çok çabuk geliştirir ve arkasından da sükût devri, temaşa devri başlar.
Sükût ve temaşa döneminde insan, istediği gibi davranabilir, istediği gibi konuşabilir, istediği gibi tesir alış­verişi yapar, çünkü ruhu tamamen özgürdür. Kendine ayak bağı olan her türlü nefisten soyunmuştur.
Bir radyo istasyonu gibi, Küresel Anlayış'a, küresel yayma tam adepte olur, yani Doğallık İlkesi'ne göre öyle bir tesir alışverişi içine girer ki, kendini, bulunduğu yeri ve her şeyi unutur. Tekâmülü büyük bir huşu içinde, sevgi ve aşkla, derinlere doğru korkunç mesafeler kaydederek ilerler.
Dünya plânında, olaylar dakik olarak, Dünya Organizatörleri ve Yüceler tarafından hazırlanmakta ve tespit edilmektedir. Kaderin ne tarafa doğru kaydığını, ne çeşit olayların meydana geleceğini, olayların ve olanların büyük Gözlemciler'i ve Kudretliler'i tamamıyla bilmekte ve her olayı dakik olarak takip etmektedirler.
İnsanlara, yasanın ne şekilde daha kolay ve doğru yaşanabileceğini öğretmek, anlatmak gerekir. İnsanlar gerçek kişiliklerini yeniden kazanmalı ve birbirlerinin yüzüne sevgiyle bakıp, dünya hayatını cennete çevirebilmelidirler.
Ruhun eğitimi yaşamın konusu olduğu için ruha ait şu bir kaç öğütü iyi dinleyiniz!
Onlara bu gerçekleri, ilâhî hizmet olarak anlatacak vazifelilere gerek vardır.
Vazifelinin görevi; dünyanın bu gidişinin, gidiş olmadığını fark edenlere, fizik ve psikolojik hayatlarım nasıl devam ettireceklerini anlatmak ve bir nizam ve intizama girebilmek için nasıl bir metot kullanılması gerektiğini aktarmaktan ibarettir. Gerisi onların bileceği iştir. Kimse kimseyi sırtında taşıyamaz. Sadece gerçeği arayıp da bulamayanlara bilgi vermek gerekir.
Vazifenin İfasında Dikkat Edilecek Noktalar
Her şeyden önce şunu bilmeliyiz ki, vazifelinin çalışmalarında onun kudret ve yeteneğinden önce Yukansı'nın idaresi çok önemlidir. Ve Yukarısı'nın idaresini kabul ederek, dinleyerek, o güvene, o kontrol ve yönteme kendisini teslim ederek hareketlerini tayin etmelidir. Vazifeli, Yukansı'nın uygulayıcı bir işçisi ve hizmetkârı olarak; büyük bir kudret ve güven içinde, içinden gelen bütün gücüyle, darılmadan, kırılmadan, üzülmeden, büyük bir sabırla vazifesini oluşturmalıdır. Ve bu aşamada mümkün olduğu kadar ikaz almamaya çalışarak eylemini tamamlamalıdır. Kendisini rencide edecek herhangi bir anonsla karşılaşmadan, işini mükemmel bir şekilde bitirip sonuca gelmesi gerekir. Zaten Yüce Yol'da yürümenin gerçek tekniği de budur. Bizden önce Yüce Yol'da yürüyen, yol açan kudretli varlıkların yürüyüşleri ile yürümek gerek. Ancak yürüyenle yürünür.
Yüce Yol Küresel Anlayış Yoludur
Yüce Yol, Küresel Anlayış'ın yoludur. Küresel Anlayışta süspansiyonel bir anlayış kudreti vardır ki, insan nasıl bu kadar geniş ve esnek düşünebildiğine kendisi bile şaşırır. Ve her arzusunun bir bir gerçekleştiğini fark eder.
Küresel Anlayış'a göre, arzu etmenin mânâsı, bir işi yapabilme gücünü istemektir ki, her gün insanlar, bilseler de, bilmeseler de arzu ve istekleriyle otomatik olarak Küresel Anlayış'a adım atmaktadırlar. Bu anlayışa göre insan, bir noktadan başka bir noktaya sıçrayamaz; ancak adım adım, yavaş yavaş, olduğu noktadan başlayarak kendini yeniden inşa edebilir.
Yüce Yol, ağlamakla, sızlamakla, dua etmekle elde edilecek bir yol değil; tatbikat gerektiren bir yoldur. Öncelikle bütün dünyasal etiketlerden soyunmayı öğrenelim.
Ruhunuzun sonsuzluk bilgisini elde etmesi için çaba harcayınız.
Haysiyet, şeref, izzet-i nefis, önemli mevki ya da serserilik gibi her türlü dünyasal kavramı bir kenara kaldırmak gerekir. İyi-kötü, pozitif-negatif, güzel-çirkin, doğru-yanlış bu kavrayışta önemini yitirir. Yani bu dünyada şeref, namus, kibir, gurur gibi kıymet ve önem verilen bütün kanaatleri etiket gibi taşımaktan vazgeçip, Küresel bir anlayışla konunun asimi anlamaya doğru yönelmek gerekir.
Hiç bir güçlük karşısında mücadeleden kaçmayınız ve ruhsal gerçeklere
sırt çevirmeyiniz.
Daha iyi anlaşılması için şöyle diyelim: Bir aynaya bakın ve kendi cisminizden çıkarak aynadaki hiç'in içine girin. Boy aynasında gözüken kişi olun; çünkü onda dün­yaya ait manyetik tesir bile yoktur; öylesine hiçleşmiştir ki!.. İşte egoyu böylesine terbiye etmek gerekir.
Yüce Yol, yasaları Tanrı tarafından düzenlenmiş bir yoldur ve isteyişlerimizin bu yasalara, uygun olması gerekir.
Küresel Anlayış'ın küresel yalvarışları, küresel duaları vardır.
Gönül ister ki, herkes Yüce Yol'da açık ve uyanık olsun.
Yüce Yol divândır, Yüce Yol bir huzurdur. Yüce Yol sonsuzluklara uzanıştır. Yüce Yol insanları, insan-üstülüğe terfi ettiren bir aşamadır. Sonsuzluklar âleminin divânıdır.
Yüce Yol bütün bu divânları kendi ruhuna nakşetmiş olan İlâhî İrade Organizatörleri'nin gösterdikleri yoldur.
Kendinize zihinsel ve yüksek düzeyli ihtiyaçlar yaratınız. Maddenin ruhunuzun özgürlüğünü kısıtlayan cazibesinden kurtulmak için zihinsel ve yüksek düzeyli ihtiyaçlar yaratınız.
( Sonsuz Yüce Yol - Mehmet Fahri Öğretici )
Konular;
AKTARAN:
Galip (Diğerkâm) BARAN
TEL: 0252 382 34 77 / (GSM) O535 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder