İlahi Vazife ve Yüce Yol
Mehmet Fahri Öğretici
Yaşayan diriler ve yaşayan ölüler. Bu iki kavram arasındaki
fark, İlâhî Vazife'yle ortaya çıkar. İlâhî Vazife nedir? İlâhî Vazife'yi
gerçekleştirenler, kimlerdir? İlâhî Vazife gerçekleştirenlere hiç bir zaman
camilerde ve kiliselerde rastlayamazsınız, onlar putlaşmış düşüncelerin içinde
kendilerini kaybetmezler, tam aksine hayatla iç içe yaşarken, bu görevlerini
gerçekleştirirler.
İlâhî Vazife'yi, yani Tanrı'ya karşı vazifelerini kudretli
bir şekilde yapan insanlar, sabah yataklarından kalktıkları andan, tekrar uyuma
zamanı gelinceye kadar geçen süre içinde, daima çevrelerindekilere yararlı
olurlar ve candan bir çalışma şekli ile kendilerim ispat ederler. Onlar her
türlü şart içinde İlâhî Vazifeleri'ni unutmazlar. Hem yaşamlarını sürdürebilmek
için canla başla çalışırlar, hem de bu vazifeyi yapabilmek için de, aynı
şekilde çaba gösterirler.
Dünyanın kurtuluşu, insanların İlâhî Vazife'yi idrak
etmeleriyle gerçekleşecektir. Bir insan günlük çalışmalarını yaparken, her
yaptığı işte; başka insanlara karşı sünnetini lâyıkı ile o iş kendininmiş gibi
özenle, sevecenlikle yaparsa ve kendi ruhunun sükûnetini istediği gibi; kendi
arzularını yerine getiriyormuşcasına, başkalarının işini yaparken de huzur
duyarsa, o insan İlâhî Vazife yapıyor demektir. Yani insan her işi, kendininmiş
gibi, kendi arzusuyla ve kalp huzuruyla yapmalıdır.
Her imtihan ve vazife, varlığa bahşedilmiş ilâhî bir
lütufdur.
Aksi hâlde bunun tersini yapanlar, yaptıkları işleri, sadece
zaman geçirmek için, saat doldurmak için, para kazanmak için ve sadece
bencilce, egoist arzularla, kendi egolarım doyurmak için yapmışlardır ki, bu
türden çalışmalarla İlâhî Vazife yapmış sayılmazlar. Zaten o insanlar, o işten
gelen yararın da hayrım görmezler.
İlâhî Vazife her yerde, her,an devam eder. En ufak bir
olayda insanlara negatif yayında bulunmak, İlâhî Vazife değil, şer plânına
hizmettir. İnsan dünya hayatı içinde, ne iş yaparsa yapsın, her şeyden önce
kendi inancı, kendi arzusu, kendi vicdanı ve kendi İlâhî Vazife aşkı ile
insanlara yardımcı olabilmeyi ön plâna almalıdır.
Bir kişinin, insanlara yardımcı olmak için, hayatını bu işe
vermesi, İlâhî Vazife sırasında tüm varlığım, maddî ve manevî yararlı bir unsur
olarak ortaya koyması, onun vazifesini lâyıkıyla yaptığının açık delilidir. Bu
insanlar, her an, her dakika, her düşüncede, her eylemde faydalı olmak, yararlı
işler yapmak ve bütün insan kardeşlerine düşünceyle bile olsa yardım edebilmek
için çalışmak arzusu duyarlar ki, gerçek İlâhî Vazife de böyle yapılır.
Yüce Yol Sevgidir
Yüce Yol sevgiyle başlar, Yüce Yol sevgidir. Bu dünyaya
gelişimiz de, bu dünyada yaşamamız da sevgiyle olmaktadır. Çünkü gerçek sevgi
dinamiktir ve yaratma fiili içinde insanı kendi özüyle, doğayla ye diğer
insanlarla birleştirir.
Sevgi, insanın hayata ve diğer bütün yaratılmışlara karşı
nötr bir durumda kalmasını sağlar. Bu nedenle de dinamizminin içinde pozitif ve
negatifi kapsamına alan bir çatışma vardır. Pozitif ve negatifi kendi
bünyesinde yatıştırarak nötralize eder.
Bütün ruhlar, bilseler de bilmeseler de, sonsuzluk
yolcularıdır.
Bu nedenle de Yüce Yol'a yani Küresel Anlayış'a ulaşabilmek
için, insanın kendi zâtını (Ben'ini) tümüyle ortaya çıkarabildiği bu dinamik
sevgiyi uygulamak gerekir.
İnsan içten gelen yapıcı faaliyetleri, samimi, içtenlik dolu
emeği ve diğer insanlara karşı gösterdiği anlayış ve dinamik sevgi ile Yüce
Yol'un tüm bilgisini elde edebilir.
Yüce Yol bir sevgidir. Yüce Yol bir sabırdır, Yüce Yol bir
fedakârlıktır.
İnsan sevgiyle, her türlü kötülüğü nötralize edebilir ve
evrenin bütün güzelliklerini içinde geliştirebilir.
Sonsuz Sevgi'nin başı ve sonu olan Yüce Yol'a, Doğallık
İlkesi ve Küresel Anlayışla gidilir.
Daha iyi anlamak için bir ufuk düşünelim ve birlikte ufkumuza bakalım. Ufuk
bizim nötr hâlimizdir. O ufukta, kendimize yeni anlayış imkânı yaratıp, bu
anlayışı yaşamaya çalışalım. Bu nedenle de, kendimizi göreceğimiz bir akse
bağlanalım ve kendimize küresel olarak, İlâhî bir aynadan baktığımızı kabul
edelim.
Aynanın ufuktan bize kadar kısmını aktif (+), aynadan
ileriye geçen kısmım da pasif (-) bir yaşam dönemi olarak düşünelim.
Dolayısıyla biz aynadan uzaklaştıkça türlü zorluklarla
karşılaşırız. Aynaya yaklaşıp (-) kısma geçerek aynadaki görüntünün bulunduğu
noktaya yanaştıkça da, her türlü dünyevî hırkamızdan soyunmamız gerekir. Bu
şekilde nefsimizden soyunarak kendimizi görmüş olduğumuz o görüntü noktasına
geldiğimiz anda, yani egomuzu, bencilliğimizi, gururumuzu, kibirimizi
sıfırlayıp, nefsi yok etmeye hiçliğe ulaştığımız anda, Doğallık İlkesi' ne
uygun olarak Küresel Anlayış'a adım atmış, Yüce Yol' un kapılarından içeri
girebilme yetkisini kazanmış oluruz. Eksiden artıya geçiş rölatiftir, tek bir
yönde düşünülemez. Küresel olarak kendi içinde paradoksal simetrik gidiş
gelişleri vardır.
Ruhlar, daima daha iyiye, güzele, hayırlı olana ve İlâhî
Murad'a yönelmekle
sonsuzluk kapısını açmayı amaçladıklarını bir anlayabilseler!...
İnsan Küresel Anlayış için ilk başlangıç sayılan sıfır
noktasına yani nötr duruma geldikten sonra, onun için dünyanın ve dünyaya ait
değerlerin hiç bir önemi kalmaz. Artık o, ruhen güçlenmiştir ve psikolojik
bakımdan da tam anlamıyla sağlıklı bir insandır.
Fakat unutmamalıdır ki, Yüce Yol'da ilerlerken, dönüp arkaya
bakmak ve eskiye heves ederek, geriye doğru kaymak an meselesidir.
Bu geri dönüşler ve kaymalar, Yüce Organizasyonlar
tarafından takip edilmektedir. Bu suretle insanlar cezalarını kendi kendilerine
bulurlar.
Kendilerini bu konuda yetiştirmek isteyenler, her şeyden
önce benliklerinden kurtulmak ve egolarını sıfırlamak zorundadırlar.
Biz o ufuktaki aynanın hakiki görünüşünü anlayabilecek ve
oraya kadar gidebilecek kudreti canımızda, ruhumuzda oluşturduktan soma, artık
bu dünya ile olan her türlü alışverişi ve her türlü anlayışı da nötr duruma
getirebiliriz. Ancak olaylara karşı nötr duruma gelince, attığımız her adımla
öte âlemin derûnuna doğru ilerleriz. Ama bu iş çok basit değildir. Bir insanın
Küresel Anlayış'ı kazanabilmesi çok kolaymış gibi. düşünülmemelidir. Böylesine
nötr bir durum, yıllarca çalışmaların ve bütün varlığı ile uğraşmaların
sonucudur. Bu sonucu elde edebilmek için, o kişinin bütün anlayış, düşünüş ve
yaşayış sistemini değiştirmesi gerekir. Yani anlayış, düşünüş ve yaşayış
sistemini tersine çevirip dengeye getirmelidir.
Şunu belirtmeliyim ki, nötralizasyonu gerçekleştiren insanın
dünyada yaşama imkânları son derece zorlaşır. Eksiyi bırakıp, artıya doğru
gidiyor, yani eksinin sıfırına gelmek istiyor. Bu çok komplike bir konudur.
Vazifelerin ifası sırasında her ruh varlığı, kendini sonsuza
bir adım daha yaklaştırır.
O ufuktaki görüntünün bulunduğu noktada, ufuktaki aynamızda
kendimizi gördüğümüzde, biz hakikaten o noktada bulunuyorsak, kendimizi bu yola
lâyık ve hazır hissediyorsak, o zaman, Yüce Yol'un uygulamasına başlayabiliriz.
Yalnız bu çalışma içindeyken çok dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır.
Özellikle şunu iyi bilmeliyiz ki, bu noktaya ulaşmadan önce, kurmuş olduğumuz
düşünce, anlayış, inanış sistemlerinin hepsinden vazgeçebilecek cesareti
göstermek zorundayız. Onların her birinin bu konuda zedeleyici, bağlayıcı rolü
vardır. Yani, şimdi içinde bulunduğumuz noktadan, ulaşacağımız sıfır noktasına kadar
pek çok ara nokta yaşamak zorundayız, ama ara noktalardan herhangi birine
takılıp kalırsak bütün vazife sarsılır ve biz de zelzeleye yani büyük bir şoka
uğrarız.
Vazifenin İfasında Kişisel Anlayışa Yer Yoktur
Bu vazifenin ifasında bizim kişisel düşünüş ve
anlayışlarımızın hiç bir önemi yoktur. Eğer kişisel düşüncelerden bir türlü
vazgeçemiyorsak, onları kendimize saklayabiliriz; ama genel nizam içinde
kişisel düşünce ileri sürerek vazifenin aksamasına neden olamayız.
Bizler çok ahenkli bir orkestra şeklinde, orkestra şefinin direktiflerine
tamamen bağlı kalarak, büyük bir ahenk, uyum ve bütünlük içinde vazifemizi
gerçekleştirmek zorundayız.
İyi düşünmek gerek; böyle büyük bir orkestraya dahil olmak, her insanın
başarabileceği bir iş değildir.
Sonsuzluk kapısı, sevgi adalet, doğruluk, irade gücü ve vazife
şuurunun
anlaşılması ile açılabilir.
Aktif olarak bütün canlılığımızla, bedenimizin, ruhumuzun
gücünün son noktasına kadar çalışacağız. Her zaman tetikte olacağız ve
çalışmamız, yaşayışımız hatta uyumamız bile uyanık uyumak şeklinde olacak.
Vazifemizi, hiç ihmal etmeden ve hiç bir dalgınlığa düşmeden
an be an takip edeceğiz. Bu suretle vazifemizin önüne hiç bir engel giremeyecek
ve vazife anlayışımız her şeyden önce gelecektir.
Vazifemize hayatımızı, canımızı feda edebilecek kadar bağlı
olmalı ve vazife için gerekli olan her şeyi bu anlayışla gerçekleştirmeliyiz.
Zaten bu bir mecburiyettir, çünkü başka türlü o sıfır noktasına ulaşamayız.
Ufuktaki sıfır noktasına lâyıkıyla ulaşmak istiyorsak,
vazifeyi ön plâna almak mecburiyetindeyiz.
Siz o zaman yıldızlarla konuşabilirsiniz, hayatınızla
konuşabilirsiniz, geçmiş hayatlarınızla konuşabilirsiniz. Pek çok yeteneğe
doğal ve haklı olarak sahip olabilirsiniz, ama yetenek ve güç sahibi bir insan
olarak, yanılıp da egonuzu ön plâna alırsanız, derhal negatif plâna düşersiniz
ve o negatif plândan kolay kolay da kurtulamazsınız.
Küresel Anlayışın İmtihanları Daha Zordur
İnsanın tekâmülü arttıkça, sorumluluğu da artar; dolayısıyla
kazancı da, zararı da normal bir insana göre çok daha fazladır. Küresel
Anlayış, kendi imtihanlarını da beraberinde getirir çünkü evrende her kıdemin
kendine göre imtihan şekli vardır. Bazı varlıklar bu imtihanları başarı ile
verirler, bazıları veremezler; başladıkları yere dönerler ve korkunç ıstıraplar
çekerler.
Vazife konusunda özellikle bilmemiz gereken en önemli konu şudur: Vazifelinin
nötralizan olarak bir radyoluk vazifesi vardır. İnsanlara sadece genelleri
vermekle sorumludur, gerisine karışmamak gerekir.
Küresel Anlayış, sonsuzluğa giden yoldur.
Vazifenin Gerçekleştirilmesi
Bizim evrenimiz, küresel bir yapıya sahiptir. Atomdan, bizim
galaksimize kadar bütün,galaksi gruplarının, küresel bir yapılışı vardır.
Bulunduğumuz evrende, bugün bilebildiğimiz verilerden başka, her türlü veri ve
fenomen de yine küreseldir, ama küreselliği birdenbire anlamak mümkün değildir.
Bu konu üzerinde konsantrasyonumuz, yeteneğimiz, kudretimiz arttıkça yavaş
yavaş bir gelişme kaydedebiliriz.
İnsan Küresel Anlayış, duyuş ve düşünceleri hazmetmeye
başladıktan soma küresel yaşayışın sevgi demek olduğunu anlar, yani küresel
yaşayışa ulaşıp ulaşmadığımızın bir ölçüsü de hayata ve insanlara karşı
duyduğumuz sevgidir. Küresel düşünmeye, küresel anlamaya, küresel hissetmeye
başlayan bir insan, bütün yaratılmış varlıklara karşı nötr durumdadır' hem de
hepsine büyük bir sevgi ve aşk duyar.
Küresel antenlerine çarpan vibrasyonlar o inşam giderek daha
inceltir, daha süptilleştirir ve insan hem Hiçliği'ni, hem de Birliği'ni
kavrar, Vahdete, Birliğe ulaşır. O artık bir hiçtir; kendini bütüne katmış,
egosunu yenmiştir.
Küresel Anlayış İle Kendini Aşmak
Bizler Küresel Anlayışla kendimizi aşmayı, Doğallık
İlkesiyle ve nötral ilkeyle gayet ahenkli bir şekilde bağdaştırmalıyız ki, bu
çalışmaları yaparken çok fazla güçlükle karşılaşmayalım.
Doğal ve saf şeyler düşünün!..
Ve bu düşünceler Doğallık İlkesi'ne uygun olarak, küresel
olanı canlandırmaya ve büyütmeye başlasın. Böyle davranabilirsek, geçiş
dönemimiz rahat ve yumuşak olabilir.
Küresel Anlayışla kendini aşmak için "Vazife'nin ifası
şarttır.
Sevme ve anlama yeteneğimizi geliştirirsek Küresel
alışverişleri, küresel yayınları büyük bir doğallıkla ve huzur içinde
gerçekleştirebiliriz.
Ve tıpkı ana rahminde, bir çocuğun sevgi ve şefkatle yavaş
yavaş büyümesi gibi, bizler de yaşamımızın her anında her noktasında mükemmel
bir ahenk içinde olabiliriz, böylelikle gelişimimiz de daha hızlı olur.
Sevgi, ahenk ve uyum sağlayabilme yetenekleri ile
birleşirse, insanı çok çabuk geliştirir ve arkasından da sükût devri, temaşa
devri başlar.
Sükût ve temaşa döneminde insan, istediği gibi davranabilir,
istediği gibi konuşabilir, istediği gibi tesir alışverişi yapar, çünkü ruhu
tamamen özgürdür. Kendine ayak bağı olan her türlü nefisten soyunmuştur.
Bir radyo istasyonu gibi, Küresel Anlayış'a, küresel yayma
tam adepte olur, yani Doğallık İlkesi'ne göre öyle bir tesir alışverişi içine
girer ki, kendini, bulunduğu yeri ve her şeyi unutur. Tekâmülü büyük bir huşu
içinde, sevgi ve aşkla, derinlere doğru korkunç mesafeler kaydederek ilerler.
Dünya plânında, olaylar dakik olarak, Dünya Organizatörleri
ve Yüceler tarafından hazırlanmakta ve tespit edilmektedir. Kaderin ne tarafa
doğru kaydığını, ne çeşit olayların meydana geleceğini, olayların ve olanların
büyük Gözlemciler'i ve Kudretliler'i tamamıyla bilmekte ve her olayı dakik
olarak takip etmektedirler.
İnsanlara, yasanın ne şekilde daha kolay ve doğru
yaşanabileceğini öğretmek, anlatmak gerekir. İnsanlar gerçek kişiliklerini
yeniden kazanmalı ve birbirlerinin yüzüne sevgiyle bakıp, dünya hayatını
cennete çevirebilmelidirler.
Ruhun eğitimi yaşamın konusu olduğu için ruha ait şu bir kaç
öğütü iyi dinleyiniz!
Onlara bu gerçekleri, ilâhî hizmet olarak anlatacak
vazifelilere gerek vardır.
Vazifelinin görevi; dünyanın bu gidişinin, gidiş olmadığını
fark edenlere, fizik ve psikolojik hayatlarım nasıl devam ettireceklerini
anlatmak ve bir nizam ve intizama girebilmek için nasıl bir metot kullanılması
gerektiğini aktarmaktan ibarettir. Gerisi onların bileceği iştir. Kimse kimseyi
sırtında taşıyamaz. Sadece gerçeği arayıp da bulamayanlara bilgi vermek
gerekir.
Vazifenin İfasında Dikkat Edilecek Noktalar
Her şeyden önce şunu bilmeliyiz ki, vazifelinin
çalışmalarında onun kudret ve yeteneğinden önce Yukansı'nın idaresi çok
önemlidir. Ve Yukarısı'nın idaresini kabul ederek, dinleyerek, o güvene, o
kontrol ve yönteme kendisini teslim ederek hareketlerini tayin etmelidir.
Vazifeli, Yukansı'nın uygulayıcı bir işçisi ve hizmetkârı olarak; büyük bir
kudret ve güven içinde, içinden gelen bütün gücüyle, darılmadan, kırılmadan,
üzülmeden, büyük bir sabırla vazifesini oluşturmalıdır. Ve bu aşamada mümkün
olduğu kadar ikaz almamaya çalışarak eylemini tamamlamalıdır. Kendisini rencide
edecek herhangi bir anonsla karşılaşmadan, işini mükemmel bir şekilde bitirip
sonuca gelmesi gerekir. Zaten Yüce Yol'da yürümenin gerçek tekniği de budur.
Bizden önce Yüce Yol'da yürüyen, yol açan kudretli varlıkların yürüyüşleri ile
yürümek gerek. Ancak yürüyenle yürünür.
Yüce Yol Küresel Anlayış Yoludur
Yüce Yol, Küresel Anlayış'ın yoludur. Küresel Anlayışta
süspansiyonel bir anlayış kudreti vardır ki, insan nasıl bu kadar geniş ve
esnek düşünebildiğine kendisi bile şaşırır. Ve her arzusunun bir bir
gerçekleştiğini fark eder.
Küresel Anlayış'a göre, arzu etmenin mânâsı, bir işi yapabilme
gücünü istemektir ki, her gün insanlar, bilseler de, bilmeseler de arzu ve
istekleriyle otomatik olarak Küresel Anlayış'a adım atmaktadırlar. Bu anlayışa
göre insan, bir noktadan başka bir noktaya sıçrayamaz; ancak adım adım, yavaş
yavaş, olduğu noktadan başlayarak kendini yeniden inşa edebilir.
Yüce Yol, ağlamakla, sızlamakla, dua etmekle elde edilecek
bir yol değil; tatbikat gerektiren bir yoldur. Öncelikle bütün dünyasal
etiketlerden soyunmayı öğrenelim.
Ruhunuzun sonsuzluk bilgisini elde etmesi için çaba
harcayınız.
Haysiyet, şeref, izzet-i nefis, önemli mevki ya da
serserilik gibi her türlü dünyasal kavramı bir kenara kaldırmak gerekir.
İyi-kötü, pozitif-negatif, güzel-çirkin, doğru-yanlış bu kavrayışta önemini
yitirir. Yani bu dünyada şeref, namus, kibir, gurur gibi kıymet ve önem verilen
bütün kanaatleri etiket gibi taşımaktan vazgeçip, Küresel bir anlayışla konunun
asimi anlamaya doğru yönelmek gerekir.
Hiç bir güçlük karşısında mücadeleden kaçmayınız ve ruhsal
gerçeklere
sırt çevirmeyiniz.
Daha iyi anlaşılması için şöyle diyelim: Bir aynaya bakın ve
kendi cisminizden çıkarak aynadaki hiç'in içine girin. Boy aynasında gözüken
kişi olun; çünkü onda dünyaya ait manyetik tesir bile yoktur; öylesine
hiçleşmiştir ki!.. İşte egoyu böylesine terbiye etmek gerekir.
Yüce Yol, yasaları Tanrı tarafından düzenlenmiş bir yoldur
ve isteyişlerimizin bu yasalara, uygun olması gerekir.
Küresel Anlayış'ın küresel yalvarışları, küresel duaları
vardır.
Gönül ister ki, herkes Yüce Yol'da açık ve uyanık olsun.
Yüce Yol divândır, Yüce Yol bir huzurdur. Yüce Yol
sonsuzluklara uzanıştır. Yüce Yol insanları, insan-üstülüğe terfi ettiren bir
aşamadır. Sonsuzluklar âleminin divânıdır.
Yüce Yol bütün bu divânları kendi ruhuna nakşetmiş olan İlâhî İrade
Organizatörleri'nin gösterdikleri yoldur.
Kendinize zihinsel ve yüksek düzeyli ihtiyaçlar yaratınız.
Maddenin ruhunuzun özgürlüğünü kısıtlayan cazibesinden kurtulmak için zihinsel
ve yüksek düzeyli ihtiyaçlar yaratınız.
( Sonsuz Yüce Yol - Mehmet Fahri Öğretici )
Konular;
AKTARAN:
Galip (Diğerkâm)
BARAN
TEL: 0252 382 34 77 / (GSM)
O535 844 84 76
E-POSTA:
galipbaran@windowslive.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder