Bilinç Çağı
Yeni çağın ayak sesleri, bugünlerde gittikce artan ses tonu
ile kulağımıza kadar geliyor. 1980 sonlarında başlayan iletişim çılgınlığı,
artık herşeyin herşeyle iletişebildiği günümüzde, son merhalesine ulaşmak
üzere. Bu yeni dünya, birçoğumuzun alışkanlıklarını temelden değiştirecek bir
etki bütünlüğü yaratıyor. Bu değişim kimimize yeni olanaklar sağlarken,
kimimizin hayatını da kabusa çeviriyor. Değişimin oluşturacağı çağın
başlayacağı yılı önceden tespit etmek için, bugüne kadar dünyamızın geçirdiği
evrelere bakmamız gerekiyor.
Bilinç çağının başlayacağı 2012 yılı, hem Nostradamus'un
kehanetlerinin, hem de Maya takviminin sonu olması hasebi ile önceden kendisi
ile ilgili bize bazı ipuçları bırakmış zaten. Marduk adlı bir gök taşının da
aynı dönemde dünyaya çarpacağının söylenmesi, bu çarpışmanın sonunda,
Amerika Birleşik Devletlerinin batı kıyısında ki Kaliforniya eyaletinin,
ana kıtadan kopacağı ve bir ada halini alacağı da günümüzün astrologlarının
kehanetleri arasında.
Benim 47 yaşında olacağım bir yıl olması dışında, nedir bu
2012 yılının özelliği. Çok önceden kurulmuş ebediyet saatinin çalmasına 4 yıl
kala, herkesi daha çok kendisine çekmeye başlıyan bir yıl. Batıda pek çok
makaleler de, bu yılda zamanın deviniminin değişeceğini ve apayrı bir faza
geçileceğini belirten alıntılar yer alıyor. Bu kadar bilinmezin içinde
kendimize bir yol bulmaya kalkarsak, işe nereden başlamalıyız? Bu yıla doğru
ilerlerken eskiden ya da günümüzde dünyada neler olmakta? Olanlara bakarak
gelecekte başımıza neler geleceğini tahmin etmemiz o kadar da zor gözükmüyor.
Birincisi: Günümüzde dünya nufusu hızla artmakta. Artan
nufus, beraberinde, dünyanın kısıtlı kaynaklarının daha da hızla artan bir
trend de tükenmesini getirmekte. Buzdağları erimekte, dünyayı koruyan ozon
tabakası dağılmakta, sular kirlenmekte, ekolojik dengeler bozulmakta, göller
kurumakta. Dünya belki de ilk var olduğu günden bu yana, varlığına kast eden bu
kadar büyük bir tehdit altına hiç girmemişti.
İkincisi: Hayatın devinimi hızlanmakta. Günler modern çağın
insanına artık yetmemekte. Çalışma hayatı, trafik, seyahatler, alışveriş, spor,
aylık rutin ziyaretler, eğitim, sağlık problemleri, spor, dinleme ihtiyacı
derken günler plan yapmakla ve aralarında boş zaman bulamamakla geçiyor. Bu
düzenek, insan pisikolojisinde aynı dünya ekolojik dengesinde olduğu gibi derin
erozyonlara sebebiyet vermekte.
Bu ikili süreç, bırakın dünyamızı geleceğe taşıyacak yapı
taşlarını oluşturmayı, günümüzdeki modernleşmeye çalışan toplumların bile
günlük hayati işlerine büyük sekteler vuracak gözüküyor. Bu kirlenme ve
deformasyon karşısında insanlık kendisini yeni çağlara nasıl hazır edebilecek.
Zamanla gitgide bozulan eski düzenler olmadan insanlık neyine güvenerek bu
hızlı modernleşme sürecini devam ettirebilecek?
Kısaca hem kişisel dünyamız, hem de bizi cevreleyen gerçek
dünya, artık bir daralma noktasına doğru hızla akmakta. Hepimiz bir müddet
sonra döküleceğimiz çağlayana doğru hızla ilerlemekteyiz. Çağlayanın sesi
çoktan kulağımıza gelmeye başladı, ancak kendi başımıza bu gidişe bir dur
diyebilme şansımız da pek varmış gibi gözükmüyor. Peki bu gidişe bir dur
denmeyecek ise, insanlığın sonunu getirecek bu iki büyük tehdite karşı
konmayacak mı? Hep beraber yokoluşumuza seyircimi kalacağız? Nasıl doğa kendi
sorunlarını kendi sarmalı içinde hallediyor ise. Nasıl otoburlar çoğlamaya
başlayınca, et yiyenler coğalıyor. Et yiyenlerin çoğalması otoburları azaltıyor
ve sonra azalan otoburlar, etoburların açlıktan ölmesi sonucunu getiriyorsa. Bu
denge hayatın kendi içinde çoğalan ve azalan kefeleri ile yeni duruma kendini
adapte edebilme elastikiyeti verebiliyorsa. 2012 yılıda bu gidişe bir dur
denecek olan yıla işaret ediyor sanki.
Dünyanın fiziksel yapısı da, hepimizin pisikolojik yapısı da
insanlığı bu seviyesi ile çok uzaklara taşıyamayacağına gore. İnsanlık bilinci
bir çağ atlamadığı müddetce yok olmaya mahkum gibi gözüküyor. Yoksa eski
takvimlerin son bulduğu 2012 yılı, insanlığın bu düzeydeki bilincinin öleceği
ve yerine altın çağa adım atabilecek bir bilinç seviyesinin ortaya çıkacağı bir
yıl mı olacak? Bu güne kadar hep görsel anlamda oluşan çağlar. İşte taş devri,
bronz devri, orta çağ, yeni çağ v.s. artık ilk defa kendini bilinç anlamında
ortaya koyacak ve yenileyecek. İnsanlık nesli dünyaya ayak basdığı o ilk günden
sonra, ilk defa kendi özü anlamında bir çağ değişimi ile karşı karşıya kalacak.
Marduk'un dünyaya çarpması sonrasında ortaya çıkacak manyetizma, İsviçre'de
yapılan çağın deneyi sonrası oluşacak dalgalar, bize yeni dünyanın kapısını
açacak belki de.
Bunlar hepsi bir hayalmi, yoksa bir sihirli el bizleri uzaya
gidecek ve yepyeni dünyalarda yaşayacak kaliteye eriştirmek mi istiyor. Doğa,
bu zor durumdan kendisini kurtaracak bir formulü gene kendi başına bulmayı
becerebilecek mi, ne dersiniz?
Serdar İNAN,
2012 (Eski Çağ’ın Kıyameti, Altın Çağ’ın Doğuşu)
YENİ ANAYASA
Anayasa: Bir devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini
belirleyen, bazı ülkelerde yazılı, bazılarında ise yazısız genel kabul görmüş
kurallar bütünüdür. Anayasa ile ayrıca kişilerin temel hak ve özgürlükleri
güvence altına almıştır.
Anayasa, bir devletin yönetim biçimini belirtir. Devletin
temel kanunudur Vatandaşların temel hak ve görevlerini bildirir.
Eski anayasa tanımıyla başladık ama önce yeni anayasanın
doğru tanımını yaparak işe başlamalıyız. Yeni tanıma göre yeni anayasa
yazılmalı. Yukarıda yazılı anayasa tanımıyla, Altın Çağ’a ışık tutan, bize
bakan bölgesel gözlere rol model olan bir ülkenin elifbasının çıkması mümkün
değil. Eskide çok etkili olan 1776 yılı Amerika Bağımsızlık bildirgesi de
zamanında tüm dünyaya meşale tutmuş ve günümüzde Wall Street olaylarıyla
eskidiğini göstermiştir. 236 sene sonra solan bir bildirge de bizim sayemizde
belki üç binli yıllara kadar tüm insanlığa ışık tutan bir lazer güdümlü ışık
ile değiştirilebilir.
Bağımsızlık bildirgesi, o gün Avrupa’da ki baskıdan,
fakirlikten, darlıktan kaçan insanların bir infialle yazdıkları, ama sonra para
ile kavuşunca tam uygulayamadıkları bir metin. Bu metin daha sonra 1789’da
Fransız ihtilalini tetiklemiş ve dünyamızı günümüze taşımıştır. Bu metinde
eksik olan ve bizi geleceğe taşıyacak anayasaya koymamız gereken tat nedir?
‘Önce insan ama gerçekten’ . Örnek vermek gerekirse, tüm insanlığa özgürlük
vaad eden bildirge sonrası, siyah ırk kendilerinde rahatlatan bir uygulama
göremediler. Siyah ırk bugün bile tam olarak batıda özgür değil. Bu anlayışla
gidersek bizim kurgulayacağımız anayasanın yazısı, akılda, dilde kısaca gönülde
dahi insan kendini bulmalı, tüm ülke bu yazıt üzerinde antakt kalmalıdır. Bu
sebeple anayasanın felsefesi ruhu halkımızla paylaşılmalı, yüce gönüllü
ulusumuzun tam katılımı mutlaka temin edilmelidir.
Irk, din, dil temalı değil ama sevgi başlıklı, bölgesel
değil ama evrensel, güncel değil ama kıyamete kadar devam edecek eskimeyecek
kendini yenileyebilecek bir yazı olmalı. İnsanların bize bakışıyla, bizim
onlara bakmamızı gerektirmeyecek, yaratılışın ilk anının perspektifiyle,
günümüzün çeşitsel anlayışlarını harmanlayabilecek, ayrılıklarımızda dahi
birliğin bulunduğunu hatırlatan bir lezzette olmalıdır. Lisanı huzur veren,
yönlendiren, hükmetmeyen ama dileyen arzu eden olmalı, sözde değil özde
insancıl olmalı. İnsanı alıp gönüllerde çıkması gereken en yüce yere oturtmalı,
yanlışın, doğrunun, hatanın, mükemmelin ayrılmaz parçası olduğunu, iyi insan olabilmenin
kötüyü bilmek ve yan yana oturabilmek olduğunu idrak edebilmelidir.
Kısaca sözü bir özdeyişimle kapayayım,
‘Tüm yapraklar aynı olsa idi, nerede kalırdı ormanın
güzelliği.’
Mimar Serdar İNAN
29.11.2011
29.11.2011
İnanlar Yönetim Kurulu Başkanı
Altın Cağın Anahtarı Artık Elinizde, Gönlünüzce …
İletişim çağı neticesinde, artık karanlık hiçbir nokta dünyada kalmadı.
Projektörler açıldı ve heryer aydınlandı. Kredi kartları, telefon konuşmaları,
alımlar, satımlar, girişler, çıkışlar, artık herşey kayıt altında. Istendiği
zaman siz ne yapmışsınız, nereden geçmişsiniz kayıtlara ulaşmak mümkün..
Eskiden bilgi kralların elinde imiş. Krallar bilgiyi
kullanarak güçlerine güç katar olayları istedikleri gibi yönlendirirlermiş.
Artık bilgi herkesin elinde. Internet bilgiyi ışık hızında her yere saçıyor.
Artık herkesin kral olduğu bir döneme giriyoruz. Bu sayede patronlar eskisi
kadar güçlü değil. Babalar eskisi kadar güçlü değil. Hatta krallar dahi güçlü
değil. Işte Arap baharı işte yıkılan Sovyetler vs, örnekleri çoğaltmak mümkün.
Peki bu gücün yayılması dünyada neleri değiştirecek?
Değişmeyen hiçbir ilişki, kural kalmayacak. Tüm dünya
düzeni bu çok başlı güçlülük hikayesiyle yeniden yazılacak. Insanlık hiçbir
zaman bu kadar birbirine yaklaşmış olmayacak. Artık babalar çocuklarına, ağalar
marabalarına, devletler milletlerine yanaşacak. Radikalizm, uc olmak kavramı,
bencilik bitecek, bizciler tüm dünyaya egemen olacak.
Şirketler müşterilerine, doktorlar hastalarına,
üreticiler tüketicilerine kulak verecek; onların istek ve arzuları çercevesinde
işlerini yürütecekler. Internette Serdar İnan diye girdiğiniz zaman önünüze bir
dünya açılıyor, benim bile bilmediğim nice bilgi dijital dünyada benim
egemenliğim dışında dolaşıyor. Bu olgu beni de size yaklaştırıyor,
yaklaştıracak. Beni, ‘biz’ yapan bir olgudan bahsediyoruz, yavaş yavaş hepimizi
sarıyor, farkında olanımız var, olmayanımız var. Artık bu yeni düzene kızıp
evde durmak, kalmak yok. Bu olgu ancak doğru yönetilmeye layık, yoksa tepenin
dağa kızması kadar, olmazı istemiş oluruz. Bu yeni durumun, halin adı ALTINCAĞ.
Başlangıç yılı 2012. Yani Maya’lara göre kıyamet! Evet kıyamet ama eski dönemin
kıyameti, yeni dönemin ise doğumu.
Altıncağ’ın annesi iletişim çağı’ babası ise ‘www’
.
Hayırlı olsun...
Devamı gelecek!..
Devamı gelecek!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder