25 Mart 2013 Pazartesi

Muazzez İlmiye ÇIĞ: "TÜM PARLAMENTERLERE!..."

---------- Forwarded message ----------
From: MUAZZEZ ILMIYE CIG // Date: 2013/3/25
Subject: Aşağıdaki yazı millet meclisi üyelerine gitmeli. Ama ben de onların e-mail adresleri yok mümkünse siz gönderir misiniz? Hatta istediğiniz yerlere de. Saygılar, muazzez
TÜM PARLAMENTER'LERE!...
Efendiler: Her gün hatırlayacağınız tek şeyi tamamen unutmuş davranışlar sergiliyorsunuz. Hiçbir zaman unutmamanız gerek ve her sabah kendi kendinize tekrarlamanız gereken cümle:
 “BEN TÜRK MİLLETİNİN BİR MEMURUYUM, İŞÇİSİYİM. TÜRK MİLLETİ BENİ BU MAKAMA ATADI. O MİLLET BENİM VELİNİMETİMDİR.”
            Siz, efendiler, nasıl milletin iznini almadan vatanımızı satıyorsunuz, abuk sabuk anlaşmaları gizli kapılar arkasında yapmak cür'etini gösteriyorsunuz? Sizin almayı düşündüğünüz kararlar 70 milyonluk bir milletin kaderini belirleyecek. Aranızda vatan, millet seven bir zat yok mu? Sizler o makamlara gelmeden bu memleketin ekmeğini yemediniz mi? Nedir bu rezalet? Bir parça durun ve geriye bakın, vatan hainlerine neler olmuş. Yazıklar olsun. Birbirine “sayın” diye hitap ederek galiz küfürler savuran tek seviyesiz millet meclisi ne yazık ki sayelerinizde, bizim meclisimiz. Millet düzenbazlığı, üçkağıtçılığı, ahlaksızlığı sizlerin sayenizde bir fazilet sanarak öğrendi. Siz, Recep Tayyip Erdoğan, dokunulmazlıkarı kaldıracaktınız, ne oldu, 5 vakit namazlarınız arasında halka bu yalanı da mı söylemiştiniz? Siz Deniz Baykal, CHP’yi ne kadar yıprattığınızın farkında değil misiniz? Memleketin bu günkü durumuna çok büyük katkılarda bulundunuz, herhalde sizi tebrik etmek lazım. Bir çoğunuzun çocuklarınız var. Bu çocuklara nasıl bir memleket bırakmayı düşünüyorsunuz? Belki de sıkışınca kaçabilmek için kendinize ve ailelerinize yabancı memleketlerde yer hazırladınız bile. Herhalde yabancılara satılan topraklar bedava gitmedi. Yazık, yazık, yazıklar olsun.  Sizlere “Sayın” sıfatı hiç yakışmıyor. Daha doymadınız mı? Satılacak ne kaldı? “Sayın” olan sizin karşınızda el pençe divan durmanız gereken Türk Milletinin yeni doğmuşundan ölüm döşeğine kadar her bir ferdidir. Her birinize, iktidar veya muhalefet, oy veren ellerimiz kırılsın. Eğer biraz haysiyetiniz varsa istifa etmeyi bilin. Sizin yüzünüzden vatanım için kanını döküp, canını veren aziz şehitlerimizden utanıyorum ve bütün varlığımla özür diliyorum. Bütün şehitlerimizin iki eli yakanızdadır. Bunu hiçbir zaman unutmayın.
Muazzez İlmiye ÇIĞ, 
25 Mart 2013
***
“AKİL ADAMLAR” KOMİSYONU?!...
            Akil adam'mı dediniz?.. Ha, evet..., Recep’in “Akil Adamlar Komisyonu” kurulması konusunda bir çalışma yaptığını duydum. Bu günlerde kartel medyası ve akredite basında yer aldığı ve atanmışlardan oluşan parlamento çevrelerinde sıkça bahis konusu edildiğine göre bu, (sözde) : “akil adamlar komisyonunda”:
            "(Basından): Yaşar Kemal, Ahmet Türk, Sırrı Süreyya Önder, İsmail Beşikçi, Leyla Zana, Vedat Türkali, Rakel Dink, Hasan Cemal, Mehmet Bekâroğlu, Nuray Mert, Murathan Mungan, Sezen Aksu, Orhan Pamuk, Ece Temelkuran, Ahmet Altan, Cengiz Çandar, Yıldırım Türker, Şahismail Bedirhanoğlu, Cemal Uşak, Yılmaz Ensaroğlu, Hidayet Şevket Tuksal, Gencay Gürsoy, Ahmet İnsel, Mehmet Emin Aktar, Adalet Ağaoğlu, Mithat Sancar, Hikmet Çetin, Tanıl Bora” gibi “akıl tutulması mağduru, objektif ve tarafsız olabilmek gibi yüksek meziyetler ile insani hasletlerden özürlü” gişi’lerin öne çıkan isimler olduğunu öğrendim…
          Bu listeyi Recep’in düşünebileceğine, tasvip ve tasdik edeceğine asla ihtimal vermiyorum.
          Aksi takdirde "tek millet, tek bayrak, tek dil ve tek devlet" söylemiyle şiddetle çelişir. Ki bu, ustalık dönemini hazmedemediği anlamına gelir. Ayrıca, ustalığın erdem ve inceliklerine vakıf olamadığının ispatı harbiyesi olur.  
          Diğer taraftan, benim de, hakiki bir "Akil Adam" önerim var. 
          Adı: Galip (DİĞERKÂM) Baran…
          Hem akil, hem âlim, sencil ve diğerkâm, 
          Hem  “yaratılanları Yaratan’dan ötürü seven, hem de Türkiye’nin ve dünyanın tek Bilinçolog’u nadirden bir adam;
          Halkın deyimi ile “tam, adam gibi bir adam GALİP (DİĞERKÂM) BARAN…”
          Yukarıda, hâşa "akil adam yerine kaim (olmak) gibi bir öneriye maruz kalan” ve maalesef haksız yere, Türk Milleti ve İnsan unsuruna olan kin ve nefretten ötürü; Gaflet, dalalet ve hıyanetten mütevellit adları öne çıkartılan ve fakat arasında bu özelliklere sahip bir adam bulunmayan kimselerden "akil adamlar komisyonu" mu olur?, 
          Daha ne duruyorsunuz ey önericiler!....
          Zerre kadar “aklınız” varsa, şu isimlerden teşekkül edecek beyhude topluluk yerine; 
          Bir tek Galip BARAN’ı davet edip, dinleseniz YETER!....
          Mustafa Nevruz SINACI

9 Mart 2013 Cumartesi

vicdan...

V İ C D A N!…
 
Sözlük anlamıyla:
Yanlış ve doğrunun ne olduğunu bildiren  içsel ses. Ahlaksal değerler hakkında dolaysız ve kendiliğinden yargılama yetisi.  Uyararak, onaylayarak, yargılayarak, kınayarak yaşam ve eylemlerimize eşlik eden duygu. Ahlâksal değerler hakkında dolaysız ve kendiliğinden yargılama yetisi. Yapmayı ya da yapmamayı öğütleyerek, uyararak, suçlayarak, yargılayarak, kınayarak kendine özgü bir biçimde yaşam ve eylemlerimize eşlik eder. Tekâmülle gelişir.
 Ruhçulukta vicdan:
Vicdan, insan ruhunda, tekamül oranında gelişen, İlahi İrade Yasaları’nın icaplarından asla ayrılmayan en güçlü bir ifade kaynağıdır.
Ruhu, daha yüksek bir anlayış ve duyuş seviyesine yönelten, güçlü ve hoşgörüsüz bir yol göstericidir.
Mukadderatı hazırlayıcı öğelerden biridir. İyi ya da kötü niyetle yapılmış olan bütün hareketler onu sarsar ve çeşitli tepkilerin meydana gelmesine sebep olur. Bu tepkiler, insanın karşılaşacağı olayların etkeni olacaktır.
Her insanın kendi ruhsal tekâmül seviyesine uygun bir ANLAYIŞ (idrak), DUYUŞ ve DÜŞÜNÜŞ derecesi vardır.
Vicdanın tatmini, ruhun realitesine ve kanaatlerine bağlıdır.  Realite ve inançlar tekamül ettikçe vicdan düzeyi de yükselir. Yani ruhun görgü, tecrübe ve bilgisi ile vicdanın fonksiyonel eylemi arasında ilişki vardır.
Evrende ne kadar ruh varlığı varsa, o kadar tekâmül farkı ve vicdan derecesi vardır.
Vicdan ve sorumluluk:
Istırap ve mutluluk, insanın düşünce ve fiillerinde esas olan maksat ve niyetlerin iyiliğine ve kötülüğüne, yani elciliğinin ya da bencilliğinin  emirlerine uymasına göre bizzat kendi içinde kurulur.Istırap ve mutluluk, tekamül sürecinin zorunlu sonuçlarıdır.Vicdan hesaplaşması ve verdiği hüküm mukadderdir.
Vicdan bireyseldir. Toplum vicdanı yoktur.Toplum vicdanı, ahlaksal yaptırımlardan oluşur, vicdan hükümlerinin bileşkesi  değildir.Toplumlara seslenen “toplu emirler”, her zaman, her insanın vicdan seviyesine uygun olmayabilir. Böylece de ahlaklar, İnsan tekamülünü doğrudan doğruya hızlandıran öz vicdanına (öz bilgisine) uymayabilir. Bu durumda vicdanın yapabileceği görevleri yapabilmeye ahlak her zaman yeterli olamaz.Toplu emirlerin, talimatın içerdiği bilgi, bireyin bilgi seviyesine uygun olmayabilir. Bazen, öz bilgiyle ahlak kuralları karşıtlaşabilirler: Bu durumda, dışarıdan zorlama, tehdit ve şekilcilikle, inanıp benimsenmemiş zorunluluklarla, telkinlerle insanları doğru yola (hakikate) sürükleyen yaptırımlar – doğru olsa bile- eğer bireyin vicdanına, öz bilgisine uygun değilse, istenen ve amaçlanan sonuçları sağlayamaz.
Bu durumda yapılacak en iyi iş, her insanın kendi vicdanının emirlerine son derece uymasına saygı göstererek kendi tekamülünü sağlamasıdır.
Toplu talimatların, tekâmül yolunda faaliyet göstermenin gerektiğini (gerekli olduğunu) telkin etmesi bakımında önemli faydaları vardır, ama iş bununla bitmez. Ahlak kurallarına sarılıp vicdan sesini çiğneyip geçmek olmaz; öncelikle vicdanın gerçek isteği, ihtiyacı karşılanmalıdır.
Eğer ahlak kuralı ile vicdan aynı seviyede ise tekamül hızlıdır. Aralarında fark var ise, tekâmül süreci düzgün hareketli değildir.Vicdan realitesine uymayan emir ve telkinlere uymamak, vicdan hükmünü pozitif yönde oluşturur.
İnsanı yaptıklarından sorumlu tutan, dışta değil, içtedir: O da, öz varlığının bir öğesi olan vicdanıdır.
İnsanın ıstırabını hazırlayan vicdanın harekete geçmesi, öz varlığın dışındaki hareketlerle değil, bizzat kendi içinde akıp geçen olaylarla ilgilidir.
Düşünülen, tasarlanan, istenilen ve yapmaya niyet edinilen her fiilde -bu ruhsal bir faaliyetle ruhta gerçekleştiğine göre- sorumluluk vardır. O fiilin dış alemde gerçekleşmemesi, sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Vicdan ruhta geçen hareketlere (hallere) göre hüküm verir.
O halde sorumluluk, o sorumluluğu davet eden hareketin sonucuna bağlı değildir. Sorumluluğun şekli, ruhta meydana gelen NİYET’in niteliğine bağlıdır.
Oysa başkası tarafından zorla yaptırılan bir işte, işi yapanın niyeti söz  konusu değildir. Bu  durumda sorumlu olan, onu zorlayandır.
Niyet: Bir işi yapmaya girişen adamın  o işten, Sebeplilik İlkesi icaplarına göre, aklının yettiği kadar -elci (diğerkam) ya da benci (bencil)- belirli sonuçları özleyerek beklemesidir.
Beklenen sonuç elci şekilde ise iyi, bencilceyse kötüdür.
Vicdan sorumluluğunun mukadder hale gelmesi için, varlığın belli bir anlayış seviyesinde olması gerekir. “Anlayış azlığı” ve “irade hürriyetinin sınırlanması” sorumluluğu azaltır.
Vicdanın uyanması anlayış oranında mümkündür. Anlayışı artıran, tecrübe-görgü ve gözlemden gelen bilgidir.
İnsan kendi iradesiyle, vicdanının emrettiği işleri aramalı ve onları ihmal etmeden vicdanın emrettiği gibi yapmağa çalışmalıdır.
Nefse olan hakimiyet arttıkça vicdani tatmin düzeyi yükselir. Bunun için arzulara hakim olmak kudretini geliştirmek gerekir.
Vicdan anlamının kapsamı her tekamül safhasında ayrı bir nitelik taşır. Her aşama için değişen bir vicdan anlamı vardır.
Elcilik (diğerkamlık) derecesindeki idrakler (derin anlayışlar)  arttıkça vicdan gelişir. (Az çok farklar ve ayrıntılarla) İnsan anlayışlarında gözlenen dereceler vicdanlarda da vardır.
Vicdanın genişliği ve derinliği bilgi ile orantılı olarak artar; genişleyip kapsamı arttıkça, çok derin bilgilerin öz varlığa mal edilmesine yardım eder. Böylece öz bilgiler artar.
Adım adım gelişen bir vicdan tekâmülü vardır. En kaba bencillik (hodkamlık) vicdanından, en ince elcilik (diğerkamlık) vicdanına gelinceye kadar uzun yollardan (çeşitli hayatlar) geçilir. Tekâmül ettikçe vicdan anlayışları da, içinde bulunulan safhaların realite bilgileri’ne göre nitelik ve karakterlerini bütünüyle değiştirirler.
Vicdan, bulunduğu aşamaya göre, o aşamanın en üstün icap ve  realite bilgilerine uzanarak, insanı daha üstün bilgi ve realitelere yükseltici, niteliği durmaksızın değişen, yükselen ve sonunda bir insan anlayışının kavrayabildiğinden bambaşka karakterler ortaya koyan bir yetenektir.
Vicdanın ulaşabileceğimiz en üst düzeyi vardır. Bu üst düzeye yaklaştıkça vicdanın niteliği değişir: Ayrımcı (tefrik edici) ve temyiz edici görevini aşarak başka mecburiyetler yükler. Vazife sezgisi kapsam kazandıkça vicdan, “vazife” düzeyinde işleve geçer.
(*)(Metapsişik Terimler Sözlüğü/ Ergün Arıkdal/ Say. 232-233-234-235-236)
AKTARAN:
Bilinç Üniversitesi Kurucusu 
Bilinçolog Galip Diğerkâmbaran
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com
Bilinç Üniversitesi’nin:
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, bundan böyle, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)  Kuruluş amacı:  Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, dünyevi değerlerin yerini uhrevi değerlerin aldığı bir dünya düzeni kurmak.

7 Mart 2013 Perşembe

DİĞERKÂMLIK (1) ANDI

DİĞERKÂMLIK (1) ANDI
Allah’ım!..
Bundan böyle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA
eş deyişle;
(A)
Aşırı tüketmeyeceğime,
Vergi kaçırmayacağıma,
Çevreyi kirletmeyeceğime,
Milli servete zarar vermeyeceğime,
Trafik kurallarını ihlâl etmeyeceğime,
Rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma,
İmar yasasına aykırı işler yapmayacağıma,
Sağlığa aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime,
İş ahlakına (Ahilik İlkelerine) saygı göstereceğime,
Her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk edeceğime,
Bir başka deyişle, YOLSUZLUK (2) yapmayacağıma,
B)
Sayılan alanlarda yolsuzluk yapanları, SOSYAL YAPTIRIM” olarak bilinen yöntemle uyaracağıma, ayrıca,
(C)
Uyardıklarıma, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime,
SÖZ VERİYORUM.

Adım-Soyadım: ……………………….
Telefonum       : ….……………….
İmzam             : ……………..

KIRMIZIDA DURMAK: Her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kaçınmayı öngören, bireyi erdeme (3) yönlendiren bir kavram.
SOSYAL YAPTIRIM: “Kırmızıda geçmeğe kalkışanları utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak”
(1) DİĞERKÂM (özgeci, elci, elsever ): Kendi yararından çok başkalarını düşünen; başkalarına yararlı olmaya çalışan; başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen; başkalarına iyilik yapmayı yaşam ve ahlâk felsefesi yapan (kimse).
(2) YOLSUZLUK: Bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanma, yasaya, kurala, yönteme aykırı iş yapma.  
(3) ERDEM: Ahlâkın övdüğü ve ahlâklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçak gönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı. Fazilet.
***(28. 10. 2012 Tarihli versiyon)